Translate

27 Haziran 2016 Pazartesi

Şaşırtan Bir Şehir : Hatay

Tamam, biliyordum. Hatay öyle modern, insanları böyle bambaşka, üç semavi dinin bir aradalığı, medeniyetler karması. Lakin ne yalan söyleyim yine de gittiğimde şok oldum.


Malumunuz mutfağıyla da nam salmış Hatay!a gidiyorum, e Ramazan ayına da denk geldi. Ben dedim mi "eyvah", "gidip hiç bir şey yememek olmaz". Ancak Hatay, ülke genelinde görmek istediğimiz bir kültüre sahip. Farklılıkların bir arada huzurla yaşayabildiği bir şehir. Aynı yerde rakısını içen de var, iftarını açan da. Başkalarının hayatındansa kendi hayatına kanalize olmuş, kendi gibi yaşamayanlara da saygı gösteren insanların şehri.


Medeniyet, benim İstanbul'da artık özler olduğum bir şey. Bu yüzden bir Hatay havası iyi geldi :)


Güzel, süslü, enteresan duvar yazıları ile donanmış sokakları, havrası, kiliseleri, camiileri, gurme mutfağı ile Hatay'ı nerden gezmeye başlayacağımı şaşırdım, ama o şaşkınlığa hemen yol verip kendimi Samandağ'da buldum. Burda upuzun bir sahil karşılıyor insanı.. Çevlik sahili. Eğer iyi bir çocuk olursanız sahilde hoş heykelleri bile görebilirsiniz :)


Samandağ'da en ilgimi çeken şeylerden biri yol boyunca dizilmiş, balık satan modifiye minibüslerdi. Hele pembe bir tanesi vardı nasıl cici bir hava katmış dağ yoluna. Diğerlerinden farklı olarak bunun üzerinde "kalamar" yazıyor diye torpil geçiyor da olabilirim tabii :)) Tok olduğum için denemedim ama sadece seyri bile ilginç ve hoş.

Hatay'ın zengin yöresel mutfağından ziyade sahil kenarında taze tutulmuş balık, yengeç, ıstakozun da tadına bakılabilir. Boğma rakılar ise İstanbul'un şemsiye satıcıları gibi, her an her yerden çıkabiliyor ;)

TARİH

Yine Samandağ'da "Müzekart" ile ücretsiz gezilebilen Titus Tüneli ve Beşikli Mağara var ki görmeden asla geçmeyin. Sıcağın alnında bir parça baldır kasına acımasızlık ederek mağaraya ulaşmak mümkün. Tüneldeyse hayatımda bir ilki yaşadım, bu ilki bana yaşattığı için eğer okuyorsa önce koluma ordan suya sıçrayan yeşil başlı büyük kurbağa kardeşe çok teşekkür ederim :)


Hatay'ın en güzel yanı, dilediğince yorulup acıkma özgürlüğüne sahip olmak :) Ben de bu yorgunluğu bir fırsata çevirip hemencik yol üzerinde bir tepsi kebabı yaptırdım, üzerine afiyet. Sabırla bekledim. Görüntüsüne ve kokusuna bayıldım. Lakin tadı benim damak tadıma pek de uymadı, artık kuyruk yağı mı içine katılan zerzevatı mı bilmiyorum. Tepsi kebabını ikinci plana alıp pideye odaklandım.

NARGİLE ve FERAH KÜNEFE


Günü Antakya Evleri içinde yer alan nargilesi de mükemmel olan Zeytindalı'nda güzel bir süvari ve merkezdeki tarihi künefeci Ferah Künefe'de künefeyle kapadım. Süvari dediğimiz çay bardağında Antakya kahvesi. İçimi sert, dikkat et dediler valla şekersiz içtiğimi görünce dedim babam da mı kahve canavarıydı :) (kahve sevmiyorduuuu) Künefe ise benim beklentimi fazlasıyla karşıladı.

HAYTALI


Hatay'da ikinci günüme güzel bir yürüyüşün ardından meşhur Affan Kahvesi'nde haytalı yiyerek başladım. Çocuklar, samimi söylüyor, katılıyor, altına imzamı filan atıyorum ki "haytalı asla bici bici değildir". Başka bir şeydir. Tadılmadan anlaşılacak gibi değildir. Ağız sulandırır. Her iltifata layıktır. Enfestir. Özlenecektir kendisi !

MEŞHUR PÖÇ KEBABI


Haytalı ile serinledikten sonra meşhur Uzun Çarşı'yı gezdim. Gezerken Pöç Kasabı ilgimi çekti ve bir önceki deneyip beğenmediğim tepsi kebabının esamesini PÖÇ'te yediğim kağıt kebabı tamamıyla sildi. PÖÇ, dışardan bakılınca bir kasap dükkanı fakat kapıdan içeri girdiğinizde yüksek tavanlarıyla 2 katlı muhteşem restorantla buluşuyor insan. Gözü gönlü açıyor. Doğru müzik tarzıyla tam anlamıyla kargaşadan kurtaran huzurlu bir mekan.

Uzun Çarşı'ya kadar gelmişken burdan alışverişinizi yapabilirsin. Ben koca bir koliyle döndüm. Özellikle eve kargolatcaksan tüm dükkanları boşaltmak isteyebilirsin :)

KİLİSE ve MÜZE


2. günümde St. Pierre Kilisesi ve Hatay Arkeoloji Müzesi'ni (yeni taşınan yeri merkeze biraz uzak) gezmek istedim. İkisinde de Müzekart geçerli. St. Pierre küçücük bir mağara kilise, ama maneviyatı ve anlamı yüksek bir yer. Mağarada enteresan bir enerji var. Mozaik Müzesi ise ne yazık ki beklentim altındaydı. Mozikler sanırım bozulmuş taşınırken, bazı eserlerin hiç bir açıklaması yok. Sanırım hala tam oturmamış. Yalnız konfor olarak ve interaktif boardları ile temiz bir binada yer alıyor.



HARBİYE

Hava kararmaya yakın Harbiye'ye doğru yola koyuldum. Görülmesi gereken bir mesire yeri. Küçük küçük şelaleri ile çok güzel fotoğraflar veren de bir yer. Aşağı inen yolda sağlı sollu tezgahlarda yöresel ürünleri bulmak mümkün. Burda ayaklar suya sokulup çay kahve de içilebilir, yakınlarda bulunan mezeleriyle ünlü mekanlardan birinde ziyafet de çekilebilir. Beni gezdiren dostların tavsiyesine uyup Hidro isimli mekanda mezeleri tatma fırsatı buldum. Öncelikle buranın az acısı kiminin bacasını tüttürebilir. Belirtmekte fayda var. Mezelere bayılmadığım gibi künefemin içinden de iki karınca çıktığı için Hidro benim için fail. Hesabın da Hatay'ın geneline oranla bu Harbiye bölgesinde kabarık olacağını belirtmekte fayda var. Buralar artık mide fesatı geçirmek için çok uygun yerler.

Gelelim son günüme. Son günüme bir önceki gün Harbiye'de yediklerimi sindiremeyerek uyandığım için hayli tokum. E haliyle yürü/yak modelini uyguladım. Uzun Çarşı sokaklarında kaybolurken Ayakkabıcılar Çarşısı içerisinde bir Camii avlusu içerisinde yer alan meşhur künefeci Yusuf Usta'nın Tarihi Çınaraltı Künefecisinde buldum kendimi.

EN İYİ KÜNEFE ORDA : YUSUF USTA


Burda yediğim künefe kelimenin tam anlamıyla efsane. Közde pişen künefe tatlıların şahını farklı bir boyuta ulaştırmış. Çok övülen Hatay Kral Künefe'yi de bu gezimde tatma fırsatım olmuştu ve beklentimi çok düşük tutmuştum. Çınaraltında yediğim künefe ise damağımda takılı kalan olağanüstü lezzeti ile Hatay'dan dönüş mührünü vurmuş oldu.

HATAYIN DÖNERİ DE BİR BAŞKA


Künefe güzel hoş ama özellikle bu sıcakta insanı çok tıkıyor. Kalan yere yine merkezde olan meşhur Abdo Döner'de bir et döner sığdırdım. Değişik bir döner kültürleri var, alışılmış tatların dışında kalıyor. Vaktim ve yerim olsaydı herkes tarafından "mutlaka dene" ısrarı yediğim "diyet bozduran" Kebo tavuk döneri de deneyebilirdim. Neyse, herşeyi de tüketmemek lazım ;) Bidahakine aklımda olsun...

LİMONATA, ÇAY , TÜREVLERİ


Havaş'ın kalkma saatini beklerken yine Antakya Evleri arasında yer alan La Mistik Cafe&Restaurant 'ta çay ve limonata içtim. Limonatasının güzelliğini geçtim inanılmaz cici bir ortam yaratmışlar. Hoş avlusu, şahane müzikleri var. Tam bir dinlence yeri. Lavaboları bile otantik bir havada, insan evinde gibi hissediyor.

BONUS : TIBBİ ve AROMATİK BİTKİLER MÜZESİ

Bonus olarak görülmesi gereken bir yer daha var, bu müze. Burda Hatay'da yetişen binlerce bitki çeşidi koca bir aktarda gezer gibi bizzat görebilirsin. İşin en etkileyici vuruşu müzenin bitiminde. Esans odasında bu bitkilerden edinilmiş muazzam kokular harika bir görsel oluşturan geleneksel şişelerde sergileniyor. Burda çok iyi gezdirildim ve ağırlandım. Mutlaka görülmesi gerek !! Sultan gibi hissedeceksiniz burda :) Şekil 1-A :


Fazla yazıya boğmak niyetinde değilim lakin anlat anlat bitiremeyeceğim Hatay'a mutlaka yeniden gitmeyi düşünüyorum . Tabii bunun için daha serin havaları tercih etmekte fayda var ;)

Kalbim kadar temiz bu yazıma son verirkennn ,

Antakya sokaklarından last photo ve herkese bol öpücükler :*


Çok Okunanlar