Translate

30 Ocak 2016 Cumartesi

Kars'a Yolculuk 4 - Kars Sokakları ve Arkeoloji Müzesi ve Çıldır Gölü

Kars Sokakları

Kars'taki üçüncü günüme Kars Evleri'nde güzel bir kahvaltı ile başlıyorum. Kars evleri, meşhur öğretmen evinin hemen karşısında yer alıyor.
 Bir kere muamele çok düzgün. Dükkanlarda yardımsever, sıcak ses tonuyla ve güler yüzle sizi karşılıyor insanlar. Biz İstanbul insanların özlem duyduğu bir muamele ve sıcakkanlılıkla karşılaşıyorsunuz. Kars Evleri'ne girdiğimde dükkan doluydu, beni 2. salona yerleştirdiler. Orası da güzeldi fakat belli ki en güzel salonda ağırlanmak istediler beni, salon boşalınca hemen beni 1. salona aktardılar. Bir de kalabalık gruplar için tasarlanan otantik bir odası mevcut Kars Evleri'nin. Fotoğrafta arkada yer alan kuş sesleri içinde kahvaltımı bekliyorum. Döşemeler yine bir ev sıcaklığı sağlıyor...
 Ve yavaştan gelmeye başladı kahvaltım. Kars'a özgü çeçil peyniri, kaşari bal, reçeller, meşhur un helvaları, lezzetli yumuşak kıvamlı omleti ile kahvaltı eşsizdi. Lavaşla birlikte sunuyorlar aslında ancak ben glutensiz yaşam testinde olduğum için onu tadamadım. helvayı da tadamadım tabii. Gözüm kaldı ama siz gidip yiyin eminim çok lezzetlidir , size afiyet bal şeker olsun :D İki çayla birlikte aldığım bu kahvaltı ayrıca çok ekonomik, 20 liradan az.
Kahvaltıdan sonra başlıyorum Kars sokaklarını keşfe çıkmaya. Öncelikle şunu söylemek isterim, ben Kars'ın en soğuk günlerinde oradaydım. Dereceler -20, -30 civarı seyrediyordu. Hal böyle olunca cep telefonlarını kullanmak neredeyse imkansız. Çünkü benim Iphone marka telefonum soğuğu görünce hemen şarjını çekiyor, kapanıyor. Geçtim telefonun internetini navigasyonunu kullanmak, fotoğraf bile çekmek imkansız. Tavsiyem, bir harita da edinmeniz. Zira müzenin yanında müzeyi sorduğum bir kaç kişi orada müze olmadığını, kimi de bilmediğini söyledi. Sağa sol, sola sağ demeler de çok yaygın :) Bazı yerlerde fotoğraf makinelerin LCD ekranlarınlarının donduğunu da duydum. Termal içliksiz kesinlikle dolaşmayın, alışkını değilseniz donarsınız. Ben içliğe rağmen mosmor kesildim, derimi patlıcan moru görünce şok oldum. Yerler buz, eğer güzel tabanlı bir ayakkabı ile gezmiyorsanız bol bol kaymaya düşmeye hazır olun :)
Ben içini kaynar suyla doldurduğum sıcak su torbamı attım çantaya, Faikbey caddesi üzerinden yürümeye başladım.

Kars'ın tarihi milattan öncelere kadar dayanıyor. Yani kelimenin her haliyle medeniyetin ilk şehirlerinden birisi. Urartulardan Osmanlıya Ruslardan İngilizlere Malakanlardan Moğol ve Türklere kadar bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış olan Kars, mutfağıyla, mimarisiyle, insanıyla bir kültür potası haline gelmiş. Şehrin her yanı Baltık mimarisi yapılarla dolu. Kars'ı Kars yapan Baltık mimarisi eserler şehrin 41 yıl boyu Rusların elinde kalmasının bir sonucu. Şehrin önemli yapılarından birisi. 16. yy'da Kanuni Sultan Süleyman'ın Osmanlı topraklarına kattığı Kars'ta ayrıca bir çok Osmanlı evi de görmek mümkün. Bunların bir çoğu ve en iyi örnekleri Kars çayı kenarında uzanıyor. Kars çayı demişken, fotoğrafçılar için eşsiz bir nokta olduğunu da vurgulamalıyım. Tam Taş Köprü'nün bulunduğu yerin az ilerisi Katerina Sarayı (bugün otel olarak kullanılıyor), çayın arkası Evliya camii ve Havariler kilisesi, önünde Kale manzarası. Hele ki benim gittiğim mevsim, Ocak sonu, çayın bir kısmı buz tutmuş. Çay buzları döve döve akmaya çalışırken ahşap korkulukların ardından izlemenin keyfi arasıra gözünüzün kaydığı üzeri kar kaplı tarihi taş hamamların görüntüsüyle doruk noktaya çıkıyor.
Evliya Camii
Taş Köprü
12 Havariler Kilisesi (Bugün Camii Olarak kullanılıyor)
Katerina Sarayı
Katerina Sarayının Muhteşem Manzaralı Bahçesi
Kars Çayı (kısmi donmuş)
Osmanlı Evleri

Kars Caddeleri 
Chestikov Hotel
 Karsta kışın yürüyerek dolaşıyorsanız sarkıtlara dikkat etmekte fayda var. Azıcık güneşi görünce kılıç gibi patır patır düşüyorlar yere. Gezi gazisi olmayın sonra :)
Bakırcılar Caddesi 
Bu caddeye Halitpaşa Caddesi üzerinden ulaşmanız çok pratik olacak. Ayrıca Halitpaşa caddesi üzerinde meşhur peynirciler, balcılar yer alıyor. Popüler bir cadde.

Kars Arkeoloji Müzesi

Kars'a kadar gelmişken o topraklardan neler gelip geçtiğini görmeden olmaz, o yüzden Arkeoloji Müzesini kesinlikle es geçmeyin. Müze Gara yakın, Faikbey ve Cumhuriyet caddelerinin en en sonunda, kesiştikleri yerde konumlanmış. Yürümek sıkıcı ve yorucu olabilir. Taksi ile merkezden 10 liraya rahatça ulaşabilirsiniz. Müze tamamiyle ücretsiz, ama bir müzekart ifadesi de var kapıda. Vestiyer var, montunuzu filan asıp rahatça gezebiliyosunuz. Ayrıca yüne ücretsiz olarak çanta kilit sistemi var. Eşyanızı dolaba kilitleyip anahtarını veriyorlar.


Arkeoloji Müzesi-Etnografya Katı
Müzeden her zamanki sıcakkanlılığı tadıp öyle ayrılıyorum. Kapıdaki görevli ben ayrılmadan önce bana bir CD ve birkaç tanıtım kitapçığı ve broşür verdi "güzel Karsımızdan bir anı kalsın" diyerek. Çok çok iyi ağırlandım Kars'ta. İnsanların kibarlığına medeniyetine hayran kaldım. Herkes mi cana yakın herkes mi içten olur. İstanbul'dan kalın çorap ve etekle ayrılırken taksi beklerken (elimde bavullarla) bir araba pencereyi açıp yanaşıp tacizde bulunmuştu. Havalimanında herkes eteğime bakıyordu. Ancak Kars'ta aynı tiple rahat rahat dolaştım, sözlü ya da bakışlı bir tacize bile uğramadan, Kars insanının ailesinden biri gibi güvende ve özgürce... Bunu hiç unutmayacağım.

Çıldır Gölü


 Çıldır Gölü'ne bir taksi ile anlaşıp 150-200 TL gibi bir ücrete gidebiliyorsunuz. Off-Road'cu filan değilseniz araç kiralamanızı hiç önermem. Yollar cidden çok tehlikeli. Yolda kalan, dengesini sağlayamayan tırlar, bir kenarı göle uçmaya müsait yollar, hatta tipi sis olursa yol nerde başlıyor, nerde bitiyor anlamayıp sonsuzluğa uzanan o beyaz manzarayı Allah göstermesin kalıcı kılabilirsiniz. Biz taksi ile gitmemize rağmen (usta şoföre rağmen) viyadükte araç kaydı az daha göle uçuyorduk. Taksicinin usta şoförlüğü sayesinde arka tekeri kar birikintisine denk getirmeyi başardık ve araç durdu. Çıldır gölü öyle bir yer ki bu riski göze ala ala gidiyor insan. Yol boyunca sizi seyri doyumsuz bir manzara ağırlıyor. Esprisini kaçırmak hiç istemem ama biraz tip olsun diye bir kaç fotoğraf koyacağım :


Gönül isterdi ki yol üzerindeki köylerde durayım, hop diye köyün içine dalayım. Evlerine misafir olayım. Yol kenarına tavuk atıp tilki bekleyim. Bir tilki bir domuz, beni daha da doğada hissettirecek hayvanları göreyim. Gönül isterdi ki çok vaktim olsun da Eskimo usülü buzu kırıp balık tutalım. (Hayır yalan söylüyorum. Belirtmeliyim ki bu olay çok popüler olduğu için aslında canım istemedi. Eskimo ruhu filan olmuyor. Önceden kesilip ağ atılmış deliklerdeki balığı alıyorlar hepsi bu.) Ama gönül isterdi ki aç olayım da şu meşhur sarı balıklarından tadayım. Gönül isterdi ki dışarda durduğum 15 dk içerisinde serçe parmağım bedenimden kopacak gibi acımasaydı, o denli soğuk olmasaydı da atlı kızak turu yapsaydım ama hem yemini yiyen hayvanlara kıyamadım hem de kendi diğer parmaklarıma :) Buradaki güzellikleri bir liste tamamlamak için değil hissetmek için görmeye gelmiştim zaten. Orda ve anda bulunmanın keyfini fazlasıyla aldım. Ha siz ritüeli tam yaparsınız, kendi tercihiniz. Ama inanın bu hiçlik hissi, sonsuz beyazlık, ve o kusursuzlukta birer mücevher gibi parlayan renkleriyle kızaklar, kayıklar, dilek çaputları ve atlar ile tarifi imkansız bir manzaranın bir parçası olabilmek müthiş bişi. Bu zamana kadar içerisinde bulunduğum en güzel manzara, karlı bir kış akşamüstü kayıkla, karlar lapa lapa yağar ve kenarımızda kuğular yüzerken Bled gölü ortasındaki  kiliseye kürek çektiğimiz manzaraydı. Sanırım Çıldır onu solladı attı.
Çıldır Gölü- Atalay'ın Yeri
Çıldır, Sarıkamış'ı sığdıramadığım Kars rotamın son durağı idi. Kars'a dondurucu soğukları da hesaba katarak şöyle hakkıyla gezmek için en az 5 gün ayrılması gerektiğini düşünüyorum. Koşturmacasız, telaşsız, tadını çıkara çıkara bir gün Ani yaparsınız, bir diğer gün Çıldır Gölü, civar köyleri gezersiniz, benim yapamadığım. Kars'taki her caddeye sokağa girer, mimarisini fotoğraflarsınız. Sakin bir zamanda Kaleye çıkar, şehri bir demlik çay eşliğinde panoramik olarak izlersiniz. Tadabileceğiniz sayısız lezzeti acelesizce günlere yayabilirsiniz. Denk getirebilirsiniz otellerden birinin Kafkas Halk Oyunları gösterisini izler, dilerseniz akşam aşıkları dinleyebilirsiniz. Tarihi dokulu Kar's ya da Cheltikov otellerinde belki kahvaltı yapmak ya da bir iki bişey içmek isteyebilirsiniz. Hatta olur da soğuk günlerinizi yemezse yakın civarlara günübirlik turlar düzenleyebilirsiniz. Ağrı - Iğdır ya da Ardahan-Artvin gibi bir kaçamak sığdırabilirsiniz.

Kars Harakani Havaalanı
Kars'tan ayrılmak zor.. Kars's gelmek dövme yaptırmak gibi kelimenin tam anlamıyla. Soğuk sizi acıtıyor. Ama ayrılırken buraya yapılacak ikinci bir gezinin planlarını yapmaya çoktan başlamış olarak bulabilirsiniz kendinizi :) 
Bir sonraki yazımda Karsta ne yenir, nerede yenir, ne alınır bunlarla ilgili ufak notlar paylaşacağım. 
Buluşmak üzere :* 

27 Ocak 2016 Çarşamba

Kars'a Yolculuk 3 - Kars Mutfağı, Ani Harabeleri ve Kars Kalesi

Yoldaki tren arızası yüzünden 2 saat rötarlı geçen tren yolculuğum sonunda sona ermişti. Vagondaki diğer bir kompartımanda benimle seyahat eden güzel insanlar Arzu ve Haluk'un hoş sohbetleri , huzurlu playlisti ve bana tattırdıkları konyak sayesinde o son iki saat de eğlenceli geçmişti gerçi, ama artık Kars için sabırsızlanmaya başlamıştım. Trenin son düdüğü çaldı, daha kapılar açılmadan soğuk içimize derimize işlemişti sanki, ee ne de olsa alışkını değildik. Yine de aşağı indiğinizde diyorsunuz ki "ilk inince bi soğuk ama sonra alışıyor insan" :)
Tren'den indiğim gibi arkadaşım, rehberim, Kars'taki elim ayağım Emrah, beni tren garında karşıladı. Gar hemen merkezde, bavulunuz filan yoksa yürüyerek istediğiniz yere çok rahat geçersiniz. Yoksa da Kars Merkez Taksi 'yi arayabilirsiniz. Emrah, 26 saattir aç olduğumu bildiği için de hemencek Kars'a özgü yemekleri ile meşhur Dilek Teyzenin mekanına götürdü. Glutensiz beslenmek zorunda olduğum şu bir kaç günde piti yiyemeyecek olmak acımasızlıktı ancak Hanımeli Kars Mutfağı'nda her damağa göre bişeyler bulmak mümkün. Mekan tarihi objelere dolu, hele ki ortadaki soba, üzerindeki güğüm ve demlikler beni benden aldı. Hanımeli Kars Mutfağı sadece gurmeler için değil fotoğrafçılar için de uğranılması gereken bir mekan.  Dilek teyze, gece oldu fazla çeşidim yok demesine rağmen bir sürü şey saydı :))
Ben de içlerinden benim diyetime en uygun olan Erivan Köfteyi tercih ettim. Bulgur yiyemediğim için sağolsun üzümlü mükemmel bir de pirinç pilavı koyuverdi önüme. Bir de reyhane getirdi verdi önüme. Ben Kars mutfağının ağır olacağını düşünmüştüm ancak bu kadar hafif ve lezzetli yemekler az bulunur. Kazı ise bir assolist olarak sona saklıyorum, o yüzden henüz tatmış değilim :)
Burdan çıktıktan sonra muhteşem bir binada konuşlanmış Kılıçoğlu Cafe & Bistro 'ya girip birer nane-limon söylüyoruz ki midemlerimizi şımartalım. Sunum şahane. Nane Limonu yanında Kars Balı, pekmez ve dilimlenmiş soyulmuş limon ile servis ediyorlar. Kars'ta bu tarz yerlerin olabileceği konusunda bir bilgim yoktu. Özellikle binasını gezmek ve şöyle biraz dinlenmek için uğrayabileceğiniz bir yer. Yeri de gayet merkezi.
Sıcak içeceklerle içimizi ısıttıktan sonra artık bu benim için çok yorucu geçen günle vedalaşmak üzere ayrılıyoruz. Ben eve geçip dışarının dondurucu soğuğunu üstümden atmak üzere sıcacık bir duşa giriyorum ve ardından bir çocuk gibi evdeki oyuncak ayılarla oynayarak sabah kalkıp Ani-Çıldır yapmak üzere uykuya dalıyorum.  



Ne var ki trein verdiği yorgunluğu üzerimden atamıyor ve uyanamıyorum. Sabah 13:30da artık Emrah'ın telefonu ile uyanıp hazırlanıyorum ve vuruyoruz yola. Şimdi bu noktada size ulaşım hakkında bilgi vermek isterim :

Karsta Ulaşım 

Kars-Ani-Çıldır yolları, hatta Kars merkez içi karlı buzlu olduğu için kimi zaman usta şoförleri bile dize getirebiliyor. Kendinize çok güveniyorsanız elbette araç kiralayabilirsiniz. Ancak Kars'taki araç kiralama şirketleri kurumsal değil ve kaskolu olduğunu iddia ettikleri araçlar için size açık senet imzalattırıyorlar. Böylelikle en ufak bir kazada araç bedelini senete kazarak sizi istemeyeceğiniz bir duruma sokabilirler. Kaldı ki bana çok iyi niyetli bir uygulama gibi gelmedi bu. Elden çıkarılmak istenen araç için en güzel yöntem onlar açısından. Araçların fiyatları hayli yüksek, ne kadar güvenebilirsiniz bilmiyorum çünkü Kars'ta iş yapan, yaşayan insanlar araçların arıza çıkardığı konusunda beni bilgilendirdi.
Bir diğer alternatif ise Kars Taksi'lerle hem yolculuk stresi yaşamadan etrafı izleye izleye keyfini çıkararak seyahat etmek. Böylelikle Kars turizmine de katkı sağlamış olursunuz. Ben araç kiralama fiyatını gözden çıkarttığım için Kars Taksi'yi mantıklı buldum doğrusu. Sizi havalimanından/gardan ya da nerden isterseniz alıyorlar, tüm günlerini size ayırıyorlar, Ani'ye oradan da Çıldır'a götürüyorlar, hatta rehberlik ediyorlar. Kars merkezde kendiniz Kars Kalesi'ne asla çıkamayabilirsiniz ancak kaledeyken ben bu taksiler bir grubu Sarıkamış'tan getirmiş. Zaten Kale'ye çıkabilen 2-3 otomobildik. Gerisi yolda kalmış. Kars Merkez Taksi'nin telefon numarası : +905327911725

Ani Harabeleri

Buralara gelmeden önce Ani Harabeleri'nin tarihini iyi bilmek gerekiyor. Kars'ın Ocaklı köyünde yer alan Ani şehri, Ortaçağın bir İpekyolu şehri. Burada yerleşim esasen milattan öncesine kadar dayanır. Bu kadar önemli eserlerin üzerine kazınan isimler ve saçma sapan notlar insanı gerçekten üzüyor. Ören yeri ise bakımsız. Bir büfesi, tuvaleti bile yok. Bu eserleri daha da tehdit altında bırakan bir durum, çünkü Ani dümdüz bir ovaya yayılıyor. Ani özellikle fotoğrafçıların uğrak noktası olduğu için ( burada kışın sonsuz bir beyazlığın gökyüzüyle birleştiği bir coğrafyadan bahsediyoruz ) tüm gün çekim için alanda olmak gerekebiliyor. Bunun için buradan söylemiş olalım, sit alanı olması inovasyonu engellemez. Oradaki köy evlerinden biri satın alınıp aslına uygun olarak müze köyevi olarak tadilat edilebilir, böylelikle yaz-kış ziyaretçiler otantik köy evinde yeme içme, ısınma, notlarını temize geçme, fotoğraflarını düzenleme ve en önemlisi insani ihtiyaçlarını giderebilirler. Bunu düşünmek atla deve değil, girişte alınan 8 TL'yi sorguluyor çünkü insan. Ani'de müzekart geçiyor ama Maximum Kart'ların müzekart özelliği cihaz olmadığı için kullanılamıyormuş. Haberiniz olsun :)

Ani Harabeleri (yavaş yavaş fotoğraf çekmeyi öğreniyor gibiyim)

Yarın bir aksilik olmazsa Çıldır Gölünde Atalay'ın yerinde balık yiyeceğiz bu sefer. Ben size güzel argümanlar toplayabilmek için yarına hazırlanırken umarım siz de Ani ve Ani yolundan bir kaç fotoğrafın keyfini sürersiniz : 


Ani-Kars Yolu

Cheltikov Otel'in Yanındaki Kapı :)

*Güncelleme 
Günümü son demine kadar sizinle paylaşmazsam olmuyor, rahat edemiyorum :) Ani gezisinden sonra usta şoförüm Emrah'ın bile zorlu bir mücadele sonunda çıktığı Kars Kalesi'ne gidip bir demlik çayı öldürdük. El yapımı sobanın ve doyumsuz manzaranın rehavetine kapılıp uykulanınca dedik ki bir açılmamız gerek. Toparlanıp yemek yemeye gitmeye karar verdik. Ama Kars Kalesinde çoğu zaman canlı müzik mevcut olduğunu da belirtmek isterim. Yayan çıkmak için zorlu bir tırmanış sizi bekliyor olacak, karda biraz sakar. Bir teleferik buraya iyi giderdi. 

ve günün leziz son noktasını şehrin en iyi Cağ Kebabçısı olan Kosor Çağ Kebabı'nda atıyoruz. Anlatılmaz tadılır diyorum sadece. Çalışanlar da pek bir nazik, sıcakkanlı. Sizin de ağzınız sulandı mı ? Ben şimdi 3 şiş daha yemediğime yanıyorum valla.. Her ne kadar cağ kebapçısı da olsa , nar ekşisi döktürdüğüm salatanın tadı rüyalarıma girecek bu gece biliyorum. Eğer rotanızda Erzurum yoksa buraya da mutlaka uğrayın derim ;)





           

26 Ocak 2016 Salı

Kars'a Yolculuk 2 - Doğu Ekspresi Notları

Gece fazla uyuyamadım, alışık olmayanlar için trenin durması kalkması, her biri sizi uyandıracak bir sarsıntı. Halbuki vakitlice uyuyup sabah manzarasını yakalamayı planlıyordum. Gece bir iki saatlik dolunay manzaralı bir uykusuzluktan sonra gece 4:00 sularında tatlı uykuma daldım. Bir de horoz meselesi var tabii.. Her şey sabah 6:00 gibi horoz sesiyle uyanmamla başladı. Çok değil 1-2 saat daha uyuyablseydim huzurlu bir şekilde gözlerimi açıp yüzümü yıkadıktan sonra manzaranın keyfini sürcektim. Lakin personel odasında digital bir horoz istikrarlı bir monotonlukta ötmekteydi. 3G'im gücüne sığınarak müziklerle kamufle edip uykuma dönmeye çalıştıysam da geçtiğimiz tüneller, internetin parçalı kopuklu oluşu beni horoz sesine mahkum bırakıyordu. Kondüktör Abdurrahman abi (hemen yan odam olur kendisi) sağ olsun duymuyor alarmını ve tamı tamına 1.5 saat hiç durmaksızın u-uuuu-u uu-uuuu-u u-uuuu-u seslerine maruz kalıyorum. Her bir saç telim ayrı sinir küpü. Çıktım kapısını çaldım, yumrukladım, kırmaya teşebbüs bile ettim :) ne oluyorsa oluyor 1,5 saatin sonunda ya horoz susuyor, ya da benim beynim kendini korumak için o sesi duymamaya başlıyor ve sızıyorum :))


Uyuyuş o uyuyuş. Yalnız trenin sarsıntılarında ara sıra gözümü açtığımda öyle bir manzaralarda buluyorum ki kendimi, akıl hayal ermez, insanın nutku tutuluyor. Bir kristal mükemmellik, bembeyaz dağlar, donmuş nehirler, masalsı köprüler... Ne yazık ki tam olarak kendimde olmadığım için fotoğraflayamadım. Zaten trenin camları ardından fotoğraf çekmek zorlaşıyor. Üstten açılan daracık pencereden dışarı da telefonumu çıkarmaya korkuyorum, sarsıntılar öyle büyük ki tak diye elimden gidiverir vallahi..
Yine de bir iki fotoğraf çekmemezlik de yapmadım :) Amatörce çekildi, idare edeceğiz :)


Fotoğraf demişken, eğer siz de kondüktör Abdurrahman abiye denk gelirseniz, her daim kapınız çalar, sıcak çay ikramınız olur. Sanırım THY Yataklı ve kuşetli kondüktörleri genel olarak böyle sıcakkanlı ve paylaşımcı kişilikler :) Ancak Abdurrahman abi bir de fotoğrafçı çıkmasın mı :D Sürekli bir pozlar verdirmeler, yolcuların fotoğraflarını çekmeler :) Bizim derme çatma telefonlarla bu kadar oldu kim bilir profesyonel aletlerle ne işler çıkaracak :D


Size şuan bu satırları Erzurum-Kars yolu üzerinden yazıyorum. Erzurum'dan sonra internet yine canavar gibi çalışıyor. Arka tuvaletimiz hala temiz denebilir. Önde olup Abdurrahman abinin kilitlediği tuvalet meğer alafrangaymış bu arada, aynı şekilde duş da varmış, ancak suyun bu zamanlarda donduğunu hesaba katmak gerek, ve kare çevirmeli anahtarların kondüktörler elinde olduğunu :)) Tuvalet kağıtları azalmış, yenileniyor mu takip edemedim, ancak yanınızda bir adet taşımak fena fikir değil. Yolculuğun bitmesine normal şartlarda 3 saat kaldı, yol nasıl geçti şahsen ben hiç anlamadım. Teknolojinin gelişmesi ile uzun tren yolculukları sıkıcı olmaktan kurtulmuş durumda, eskiye nazaran. Yine de dilerseniz filminizi özellikle de müziğinizi hazır edebilirsiniz. Ben yanıma öyküler yazmak için kağıtlar kalemler aldım, okumak için kitaplar, ama nedense sallantıda pek bir şey okuyamadım başım filan döndü. Yazmak eylemine de girişmedim o yüzden. Örtülü kuşetlililer belki öyle ama yataklı kompartımanlar bir sabit masa konforu sağlamıyor. Yine de siz sallantıdan rahatsız olmayacaksanız, ayarladığınız düşük ışık ile kompartımanınızda manzaraya karşı kitap okuyarak sızıp kalmak ömrünüz boyu unutmayacağınız bir anı olarak beyninize eminim kaydolcaktır.
Yol boyu dışarda tilkidir, kurttur, domuzdur, hayvan görmek için çabaladım ama bir iki istasyonda gördüğüm kuşlar dışında bir hayvan görebilmiş değilim. Yine de abdurrahman abi Sivas'ın kangallarının garda tehlikeli olduğunu söylüyor. Kış tabii açlar kuzularım, o da biraz tehlike yaratıyor. Köpek tutup sizi yemeye kalkışmayacaktır elbet, ama korkarsanız onlar korku ile saldırı hormonunu ayırt edemediği için belki sıkıntı doğabilir.
Bu arada Ankara'dan Doğu Ekspresi'ne binmek hoş, konforlu, ama eğer benim gibi İstanbul'dan uçakla trene gelecekseniz, nasılsa akşamları manzara görülmediği için, saatini yakalayabilirseniz Sivas'tan filan trene dahil olabilirsiniz. Tabii yapmışken en az 24 saattir Doğu Ekspresinin hakkı, onu da belirtmekte fayda var. Yine de akşam uyurken benim gibi zorluk çekeceklere bu bilgiyi vermek boynumun borcu.


Saat 16:42, tren Kurbançayırı'ndan son istikamet Kars'a doğru hareket ederken hava hızlıca kararıyor. Kayseri'den beri dışarısını bembeyaz bir örtü kaplı olsa da 3-5 dk içerisinde etrafa akşamın karanlığı çöküyor. Ve ben trenin son 2 saatinde farkediyorum ki TCDD sizin için mini buzdolaplarına çikolata, çubuk kraker, minik bir su ve meyvesuyu koymuş. Benim o kadarlık çıkınım olduğu için hiç ilgimi çekmiyor, Abdurrahman abi garibanın birine veririz dedi daha mutlu oldum :)
Bu arada konaklama konusunu merak ediyor olabilirsiniz.Ben bu konuda couchsurfingden yararlandım. Popüler tercihlerden biri de öğretmenevi. Fiyatı siviller için sitesinde 37 TL diye görünse de güncel olarak 60 TL , bu fiyata merkezde otel de bulmanız mümkün araştırdığınızda. Hatta merkezde 35-40 TL gibi ücretlere de otel bulmanız mümkün ancak o otellerde kalır mısınız bilmiyorum. Bir diğer alternatif de şu olabilir, tren zaten Sarıkamış'tan geçiyor, ekonominizi zorlamayacaksa ya da couchsurfing gibi bir siteden yararlanıp kalacak yer bulabilirseniz Sarıkamış'ta inip sabah doya doya kayak keyfi yaşar, sonra merkeze geçebilirsiniz. Ancak unutmayın ki Sarıkamış geceleri bir parçacık sıkıcı olabilir. Kendi önlemlerinizi almanızda fayda var. Sarıkamış tren istasyonundan bir araçla kayak merkezlerine bir kaç dakikada geçmek mümkünmüş, kesin bilgiyi gittiğimde vereceğim. Kars tren garı da merkeze çok yakın, ancak bavulunuzu sürümeniz filan gerekirse, ve bunu engelleyecek bir kar mevcutsa bir taksi tutabilirsiniz ki Abdurrahman abi 7-8 TL tutar dedi.
Saat 16:52 ve dışarısı zifiri karanlık oldu gerçekten de, eğer Ani-Çıldır yapacaksanız sabah çok erken saatlerde hareket etmekte fayda var. Gezinizi 08:00- 16:00 saatleri arasına sığdırabilirseniz sizin için en iyisi olacaktır.

Doğu Ekspresinde yanına almanız gerekenler :
1- rahat bir üst baş (kimi zaman çok sıcak bazen de serin olcak unutmayın)
2- titizseniz tuvalete filan gitmek için bir çift ayakkabı
3- yastık kılıflarının bazısı rahatsız edici olabilir, dileyenler bir yastık kılıfı alabilir
4- ıslak mendik- peçete
5- mutlaka su, dilerseniz kettle, çay, kahve ve bilimum çıkın (unutmayın restoran ihale sebebiyle öngörüldüğü üzere en az 6 ay hizmet vermeyecek)
(bir not : adi kettle'lar sigortayı attırdığından kullanmanıza izin verilmeyebilir)
6- dileyenler yanına alkol alabilir
7- iki kişiden fazla olup elektronik cihazlar kullanacaksınız priz çoğaltıcı
8- sesten rahatsız olacaksınız kulak tıkacı, kulaklık
9- sizi oyalayacak kitap, defter, film, müzik, bilgisayar gibi birşeyler
10- el kremi ve dudak nemlendiricisini de kesinlikle tavsiye ediyorum
11- sadece atıştırmalık alırsanız bir süre sonra bayabilir. Buzdolabı olduğunu hesaba katıp peynir zeytin yumurta bile alabilirsiniz.
12- poşet her zaman alakasız bir sürü şey için lazım olabiliyor.

genel olarak en titizleriniz için bile bunlar yeterli olacaktır.
Yolculuğun bitmesine takribi olarak 1-1,5 saat kaldı. Umarım Doğu Ekspresi ile ilgili aklınızda hiç bir soru kalmamıştır. Bu bir buçuk saat içerisinde aktarmam gereken bir bilgi olursa yazıyı gerekli eklemeleri yaparak güncelleyeceğimden emin olabilirsiniz. Kars deneyimi hakkında geriye kalanları da sıcak sıcak aktaracağım. Takipte kalın ;)

**Güncelleme : önümüzdeki rayda bir yük treni dün geceden beri arızalı kaldığı için trenimiz rötar yaptı ve 18:30 yerine 20:27'de Kars Garına ulaştık. Siz de rötarlarla karşılaşabileceğinizi hesap edin derim. Ayrıca kompartıman komşularım Arzu ve Haluk abiye Doğu ekspresine dair yorumlarını sorduğumda bir iki fikir de onlardan çıktı. Yere tek kullanımlık bir kilim alınabileceğini ve tren sarsıntıları ile masalardan objelerin kaymasını engellemek için bir parça "kaydırmaz" alınması gerektiğini belirttiler. Ben mantıklı buldum.

Gecenin bu saati beni çok güzel ağırlayan arkadaşım Emrah'ın bana tahsis ettiği konforlu ve şirin evinden sizlere söylemek isterim ki ömrünüzde bir kere olsun Doğu Ekspresi mutlaka yapın, ve benim aksime gündüz saatleri uyanık olmaya ve manzaranın doyumuna varmaya özen gösterim :*



25 Ocak 2016 Pazartesi

Kars'a Yolculuk 1 - Doğu Ekspresi Notları

-Neee, Kars mı ?
-Ne yapacaksın ki orda?
-Nasıl gideceksin tek başına?
-Soğuk değil mi?
-Tehlikeli değil mi? Bomba momba olmasın..
-En az 24 saat trende sıkılmayacak mısın?
Olmaz, olmaz, bir şey olmaz.. Siz, bu size endişeden duvarlar örmek için birleşen seslere kulak vermedikçe ilerde gülerek anlatacağınız anılarınız olur en fazla. Ben de öyle olsun diye ansızın verdiğim bir kararla organizasyonu yaptım. İstanbul'dan Ankara'ya, Ankara Esenboğa Havalimanından Ankara Tren Garına, ordan da Doğu Ekspresi'ne atlayıp Kars'a doğru masalsı bir manzara ile yol alacaktım. Karların ışıltısı arasında seyahat ederken ortalık daha da parıltılı olsun ve tren seyahati kendi tadıyla daha bir demlesin diye dolunayı bile hesaba kattım. Şuan size bu satırları Ankara-Kayseri yolu üzerinde kocaman parlak bir ay eşliğinde yazıyorum.
Öncelikle kısa bilgiler vermek isterim,
İstanbuldan Esenboğa'ya indikten sonra bagajınızı alıp karşınızda kalan kapıdan çıktığınızda Belko Air (Havaş gibi bir hizmet) araçlarına binerek 8 TL karşılığında son durak olan Garın önünde inebiliyorsunuz. Otobüs çok dolandırıyor yalnız , 45 dk - 1 saat diye öngördükleri süre trafikti, AŞTİ'ye gir-çıktı derken iyiden iyiye uzuyor. Alternatif olarak Ankamall durağında inip yürüyebilirsiniz ya da bir taksiye binebilirsiniz.
Ankara Tren Garında yemek yemek için çok konforlu ortamlar yok, içerisi genel olarak serin. Girişte sağda ve solda iki adet minik büfe var su çikolata filan alınabilecek. ayrıca tesbih saat gibi şeyler de satılıyor. Sağa dönüp devam ettiğinizde berberin olduğu bölüme ilerlerken emanet dolapları var ve umumi tuvaletler ücretli, telefonunuzu şarj edebileceğiniz bir priz de yok sadece 1 tl karşılığı telefonunuzu şarj eden bir makine var girişte. Tüm bu sebeplerden ben bari konforlu olayım 2 saat diye gara yüzünüzü verdiğinizde sağda kalan Kule Restoran'a gitmeyi tercih ettim. Asansörle çıkıyorsunuz. Asansörden inince hemen soldaki temiz ve ücretsiz tuvaletleri kullanabilirsiniz. Sonrasında ister restoranın lobi kısmında, ki burda priz ve rahat koltuklar var, isterseniz de tarihi restoranında lezzetli yemeklerinden tadarak zamanınızı değerlendirebilirsiniz. Restoran çalışanı çok iyi niyetli, yardımsever insanlar. Beni sırt çantalı filan görünce bir çorba ısmarlamak istediler en azından, ben bir çay ile yetindim. O zaman toktum ama şimdi, yola çıktıktan saatler sonra, bir pişmanlık bünyeye sirayet etmedi değil :) Doğu Ekspresinde özelleştirme ile ilgili yeni kararlardan ötürü yemekli vagon bir süre hizmet vermiyor. O sebeple yanınıza yiyecek, su stoklamanızda fayda var. Kettle da alırsanız sürekli sıcak çayınız hazır bulunur.
İki yataklı kompartıman bileti 101.5 TL, bu fiyatı ödediğinizde oda size tahsis olmuş oluyor. Oda size verdikleri minik bir anahtar sayesinde (eskisinden farklı olarak) içeriden ve dışarıdan kilitlenebiliyor.
Çantanızı koyacağınız bir raf, yüz yıkamak için temiz aynalı bir köşe lavabosu, keten terlikler, buzdolabı, mini dolap ve masanız var. Odada toplam 2 tane priz var. Biri koltuğun yanında, diğeri lavabonun üstünde. Eğer Kettle getirmeyi düşünüyorsanız kablosunun uzamasına dikkat edin, aksi takdirde Kettle'ı alt koltuğa koymanız gerekecek. Her ne kadar TCDD size terlik , havlu, sabun verse de, benim gibi çok titiz olanlar yanına bir kutu ıslak mendil (masayı kapıyı duvarı dolapları kullanmadan önce şöyle bi temiz silmekte fayda var), havlu kağıt ya da yüz havlusu, peçete ve trende rahat dolaşacağı bir pabuç alabilir. Bu ayakkabı bence tek kullanımlık bile olabilir. Çünkü inanın kendi ayakkabım ile o tuvalete gitmek istemedim. ( Tuvaletler alaturka ). E keten terliklerle de girilmez. Vagonlarda normalde 2 adet tuvalet var ama son vagonun kondüktörü Abdurrahman abi kokuyor diye benden tarafta olan tuvaleti kilitlemiş, diğer vagonlardan insanlar geliyor ve çok koku yapıyor diye, zira tuvalet kendi odasının hemen bitişiği. Ama tuvaleti kendine kapamadığından emin değilim zira az evvel buram buram bir tuvalet kokusu odama doldu. Yolculuğun sonlarına doğru ne olur durum tahmin edemiyorum :/
Yolculuk boyunca ilk 4 saat internet ile ilgili bir sıkıntı olmuyor , ancak daha Kayseri'ye varmadan internet bir gidip bir gelmeye başlıyor. Hatlara göre değişiklik gösterebilir tabii, benim Turkcell hattım bazen çekmiyor. Ancak Kayseri'de yeniden temiz bir çekim sağlıyor telefon ve internet.
 7 saatin sonunda tren Kayseri'ye henüz ulaşıyoruz. Bu arada benim yola çıkmadan önce çok merak ettiğim bir soru vardı, acaba interrail gibi bu güzergahda da istediğimiz durakta in bin yapabiliyor muyduk? Malesef bu sorunun cevabı : hayır. Zaten tren istasyonlarda uzun durmuyor. 5'er dakika filan duraklıyor.
Fotoğraftan da anladığınız gibi tren genelde çok sıcak oluyor, cam bile açabilirsiniz. Ancak kompartımanın dışına çıktığınızda kar soğuğu vuruyor. Ayrıca genel olarak sıcak olsa da ara ara serinlemiyor da değil.
Şimdi biraz uyku vakti, sabaha karşı bizi çok güzel manzaraların beklediğini duymuştum. O manzaralarda buluşmak üzere :*

22 Ocak 2016 Cuma

Bir Animasyon, Bir Belgesel ve Bir Uzun Metraj Dram

Bu Cumartesi , bir kaç kez görüşmemize rağmen sanki yıllardır tanıyormuşum gibi kanımın ısındığı güzeller güzeli Ayşegül'ün doğum günü toplanmasına davetliydim ancak ertesi sabah erkenden uçuşum olduğu için (kar nedeniyle sefer iptal olmazsa tabii) katılamıyorum. O yüzden eğer izlemediyse bu iç film önerisini özellikle kendisine hediye etmek isterim :))
Kar benim uçuşumu iptal eder mi henüz bilmiyorum ama sizin Cuma - Cumartesi gecesi planlarınızı iptal ederse de üzülmeyin :) Bazen pencerenin ardında çil çil yağan kar şehri beyaz bir perdeyle örterken elinize kahve, bir sıcak çikolata alıp ya da çaya eşlik eden patlamış mısır ile, rahat bir koltuğa yerleşip film keyfi yapmak paha biçilmez oluyor. The Revenant'ın gösterime girdiği günde bambaşka üç film önermekle çılgınlık yapıyor olabilirim. Yine de eğer sinemaya bile gidemeyecek kadar miskinseniz ya da çok üşüyor, üşeniyorsanız, bütün bir günü filmlerle kitaplarla geçirmek tam da kışın ruhuna özgü, arada kendinizi şımartmak için yapabileceğiniz keyifli bir tembellik :))
Size biri belgesel biri animasyon biri dram olmak üzere üç film önereceğim bu hafta. Hadi o zaman patlamış mısırdan sıcak çikolataya doğru sıralıyorum :

1- MUSTANG

Mustang, 88. Akademi Ödüllerinde Yabancı Dilde En İyi Film kategorisinde Fransa adına yarışacak Türk yapımı bir Deniz Gamze Ergüven filmi. Bu coğrafyanın insanı olarak tabii ki filmi bir Avrupa'lı gözünden izleyemiyorsunuz. Anadolu'da hayli zaman geçirmiş, aslen Batı Karadenizli olan ben bazı sahnelerde filmden koptum. Film fantastik gelmeye başladı. Sanki tüm sorunları bir potada eritmeye çalışırken pota potalığını kaybetmiş. Sürükleyici bir izlenim sunan Mustang, Avrupalı'nın bakış açısına göre tasarlanmış, kopuklukları olan fakat bir solukta izleyeceğiniz bir film. filmde bazı noktalar açık bırakılmış. Mesela amcanın tüm kızlara karşı bir cinsel istismar içinde olup olmadığı belli değil , benim çıkarımım yalnızca kızlardan Lale'ye karşı böyle bir zaafı var. Ne tür bir cinsel istismar söz konusu olduğu da gizli kalmış. Filmde genel olarak birleşmeyen çok parça var ancak siz de izleyip kendi yorumlarınızı sayfada paylaşabilirsiniz tabii ki. 

2- FINDING VIVIAN MAIER
Beni derinden etkileyen bir belgesel bu. Her şey terkedilmiş bir deponun keşfedilmesi ile başlıyor. Belgesel, sonrasında da takipte kalacağınız ancak o zaman kadar o depoda saklı kalmış ilginç bir yaşamın izlerini sunuyor size. Bu belgeselden sonra büyülenmiş gibi biraz tutuk kaldım bir süre. Daha fazla şey öğrenmek istedim Vivian hakkında. Kişiliğini daha fazla tanımak, tüm sırlarını öğrenmek, tüm çalışmalarını görmek istedim. Depoda saklanan müthiş bir yetenekten bahsediyoruz, nedense çalışmalarını dünyanın önemli müzelerinde sergiletecek kadar iyi işleri en yakınları ile bile paylaşmamış. Sır gibi yaşamış. Eminim bu biraz gizemli yaşam ve ondan geriye kalanlar sizi de uzun süre etkisinde bırakacak. 

3- INSIDE OUT

 Pixar yapımı bu animasyon uzun süre sonra izlediğim en keyifli animasyon filmdi doğrusu. Aslında Fransız yapımlara öylesine aşığım ki, filmin çizgilerine göre önyargıda bulunduğum oluyor zaman zaman. Inside out'un grafiğini ilk gördüğümde de soğuk ve çok çocuksu gelmişti. Ancak iyi ki önyargıma rağmen izlemişim. Konusu ve işlenişi açısından çok sürükleyici bir nefeste izlenecek, izlerken içinizi ısıtacak, hayal gücünüzü kullandırtacak, beyninizin içinde küçük karakterler canlandırmanızı sağlayacak bittiğinden sonra ise sizi gülümsetecek ve farkındalık yaratacak çok yaratıcı bir iş olmuş.

Bu hafta muhtemelen hepimizin Revenant'ı da görüceği düşünülürse, tavsiye ettiğim filmlerle birlikte seyir açısından çok güzel bir hafta olacak :)

Cıvıl cıvıl kalın , kocaman sevgiler

16 Ocak 2016 Cumartesi

Şehrin Merkezinde Sessiz Bir Sığınak : Atatürk Kitaplığı

Malumunuz, sınav döneminden çıktım, henüz tam çıktım mı belli bile değil esasen :/ Zor bir dönemdi. Ancak bu dönemde uzun zamandır gitmek istediğim , fakat lisans eğitimim boyunca bir şekilde hiç gitmediğim bir sığınağa kapattım kendimi.

İstanbul'da , hem de İstanbul'un göbeği Taksim'de, 24 saat açık bir halk kütüphanesi olduğunu biliyor muydunuz ? Atatürk Kitaplığı , Gezi Parkı'nın sonunda sağda yer alıyor. Bu sayede Gezi Parkı'nın gece gündüz bir Haziran güvenliğinde olduğunu da keşfetmiş oldum.

Kütüphane hakkında biraz bilgi vermek isterim. Öncelikle kapısına gittiğinizde bir kuyrukla karşılaşmanız muhtemel. İçerdeki masalar doldukça alıyorlar içeri. İçeri girmek için bir kimlik bırakıp, masa numaranızı alıyorsunuz. Kapıdaki görevliler çok güler yüzlü ve kibar :) Dilerseniz istediğiniz katı (alt kat ya da üst kat) , tarafı (pencere kenarı ya da masa) hatta masayı (her masanın numarası var) bekleyebilirsiniz. Mesela ben alt kat değil üst kat istediğim için 1-2 kişi fazladan bekledim. Tüm gece kütüphanede olacaksınız yanınıza atıştırmalık bişeyler almanızı da tavsiye ederim. Makinalardan yine de atıştırmalık bir şeyler, çay, kahve, su temin etmek mümkün.

Benim gittiğim gün bir sergi vardı, Türk Sineması emektarlarının resimleri sergilenmekteydi. Görülmeye değer. Gecenin geç saati olduğu için aktif değildi sanırım ama resimlerle fotoğraf çektirmeniz de mümkün anlaşılan :) Sergi 29 Ocak'a kadar devam ediyor. Bununla birlikte küçük salonda sinema gösterimleri oluyor, şansıma - çok severim hababam Sınıfı denk geldi. İnsanın adeta içi ısınıyor. Mahmut Hoca'nın idealist bakışları ve aileden biriymiş gibi yansıttığı sıcaklık birleşince 50 kere de seyretseniz bıkmanıza müsade etmeyecek bir bağımlılık yaratıyor.

Gecenin bir saatinde belediye araçları gelerek bir parça hazır çorba ve çay dağıtıyor. Onca abur cuburdan sonra çorba gelince bir an annesi geldi sanıyor insan.


İki kattan oluşan kütüphanenin her katında tuvalet var. Tuvaletler şık değil ama temiz diyebilirim. Özellikle ben alttakini tavsiye edebilirim. Salon oldukça sessiz ve çok iyi ısınıyor. Bildiğiniz sıcak, bir kaç kere cam açtırmazsınız pişer gidersiniz. Sandalyeler uyumaya fırsat vermiyor. Sandalyeleri birleştirip uyumak olmuyor. Bir koltuk olsaydı en azından iyi olabilirdi, çünkü gecenin bir saatinden sonra , sabaha karşı, her neyse insan bir yarım saat kadar gözlerini dinlendirmek ve biraz dinlenmek istiyor. Zaten saat sabah 7:00 gibi salonu temizlik için boşalttırıyorlar, 8:00 gibi yeniden geçmenize izin veriyorlar.

Ben ders çalışmak için gittiğimden ötürü, ödünç kitap alma ve kaynak çeşitliliği, çoğaltma işlemleri hakkında bir yorum yapamayacağım. Ancak ara sıra kitap okumak için filan da gitmeyi düşündüğüm bir yer, tabii bir daha sabahlar mıyım bilmiyorum :) Çünkü oturarak sabahlamak zorunda kalmak acı verici olabiliyor.

İstanbul'daysanız , hele de öğrenciyseniz, burda mutlaka bir kere sabahlamanızı tavsiye ediyorum. Öğrenciliğinizin en verimli gecelerinden biri olacağına şüphem yok.

Taksim Gezi Parkı 06:30 suları


9 Ocak 2016 Cumartesi

(yeniden) Küçük Prens ve Altı Çizilmiş Cümleler

Çocuk kalmak lazım azizim. Öyle çocuk olmak lazım ki zaman zaman yetişkinleri anlamak "yeniden" çok zor olmalı.. Bir gülü sevmenin ya da gerçek bir dost edinmenin susuzluktan daha önemli olduğunu hatırlayacak kadar mantıklı bir çocuk..

Kısacası bugün çocuk olmaya çalıştım yeniden, kendime bir ödül geçtim. Küçük Prens öyle bir kitap ki, insan her okuduğunda farklı cümlelerin altını çiziyor mesela. Bu aslında biraz korkutucu olabiliyor, çünkü (en azından bana) astroid B612'den gün be gün ne kadar uzaklaştığımı hatırlatıyor. Yine de ayağımın biraz yukarısında parlayan küçük bir yıldız görünüyor ki ısrarla yeniden sayfalar arasında çocukluğumu arayabiliyorum. Çocuk bedenimi, dalgalı yumuşak saçlarımı değil elbette, silgi tozuyla dünyada önemli işler yapılabileceğine dair inancımı.. Saklambaç gibi nesilden nesile aktarılacak yeni bir oyun yaratma gibi inovatif yaklaşımını, 8 yaşındaki bir çocuğun.. Dünyayı hayallerimle istediğim renge boyama gücümü.. Otoriteyi, parayı, kuralı tanımayan, kendi doğrularını ve yanlışlarını öğretilmemiş kanunlara göre tasarlayan, öğrenmeye çöldeki bir balık kadar susuz küçük prens ve prensesleri...

Wishlist'imde yer alan "daha çok okuma" maddesini bir başka satırdaki "do not procrastinate" maddesiyle birleştirdiğim için 2016 yılının benim için ikinci kitabı olan "Küçük Prens"in son kapağını kapadığım dakikalarda, bu okuyuşumdaki altını çizdiğim cümleleri sizlerle paylaşmak istedim :

"..bu kitabı, bu adamın bir zamanlarki çocukluğuna adarım."

"..altı ay süren sindirim boyunca uyurlar" (zaman zaman biz de sindirmek için uykuya dalıyoruz sanki doğanın genel bir kanunu bu)

".. asla işin özünü merak etmezler. Örneğin, 'Ses tonu nasıl? Hangi oyunları seviyor? Kelebek koleksiyonu var mı?' diye sormazlar asla. Onun yerine, 'Kaç yaşında? Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor?' derler."

"Biri bir koyun istiyorsa, bu onun varlığını kanıtlar."

"Neyse ki yaşamın anlamını bilen bizler için, rakamların hiç önemi yok."

"Ne yazık ki ben, sandıkların içindeki koyunları görmeyi beceremiyorum. Belki de biraz büyükler gibiyim."

"Herkesin dostu olmaz."

"İyi bitkilerin iyi tohumları, kötü bitkilerin kötü tohumları olurdu. Ama bu tohumlar gözle görülmezdi. Hep birlikte toprağın kuytusuda uyurlardı, ta ki içlerinden birinin uyanacağı tutana kadar."

"Ne yazık ki Küçük Prens'in gezegenini kötü tohumlar sarmıştı... Bunlar baobap tohumlarıydı. Gezegenin toprağına bulaşmışlardı. Eğer bir baobap sürgününü topraktan hemen sökmezseniz, imkanı yok, ondan kurtulamazsınız. Bütün gezegeni sarar. Kökleriyle delik deşik eder." (gezegeninizi baobaplardan mutlaka korumalısınız)

"Öyleyse, dikenler neye yarar ki? "

"Kendine bir uğraş edinip, bilgisini görgüsünü arttırmak amacıyla hepsini tek tek dolaşmaya başladı."

"  'Sana hayranım' dedi Küçük Prens, hafifçe omuz silkerek. 'Ama bu seni neden bu kadar ilgilendirsin ki?' "

"Tüm insanlığı, Büyük Okyanus'ta minnacık bir adaya toplayabilirdiniz. Tabii, bunu söylediğinizde, büyükler size hiç inanmayacaklardır. Onlar çok daha geniş bir yer kapladıklarını sanırlar."

"İnsanların arasında da yalnızdır insan."

"Eşi benzeri olmayan bir çiçeğim var diye kendimi zengin sanıyordum. Halbuki sahip olduğum sıradan bir gülmüş." (bazı gülleri evcilleştiremezseniz, işte o zaman binlerce tilkiden biri gibi olurlar. sizin için kumsaldaki taşlardan biri olurlar. Onların çok azına aşık olup ömür boyu saklarsınız.) 

"Bütün tavuklar birbirine benzer. Bütün insanlar da birbirine benzer. Bu yüzden biraz canım sıkılıyor doğrusu."

"Gözler asıl görülmesi gerekeni göremez."

" - 'kimse olduğu yerden memnun değil mi, yani?'
- 'kimse bulunduğu yerden memnun olmaz ki.' "

"Yalnızca çocuklar ne aradıklarını biliyorlar."

"Yıldızlar gözlerden uzak bir çiçek sayesinde güzeller."

"Çok uzak orası. Giderken bu bedeni de götüremem. Çok ağır."

***

" Şu büyükler kesinlikle çok, ama çok tuhaf oluyorlar. "


Çok Okunanlar