Translate

31 Aralık 2015 Perşembe

2015'e Veda Ederken Yılın Son Mekan İçeriği : Van Kahvaltı Evi

2015 yılına acısıyla tatlısıyla veda etmeye hazırlanıyoruz. Geri sayımın son günündeyiz. Yılın son üzüntülü haberini teyzemin rahatsızlanmasıyla aldık ve yıla aslında bir nevi Acıbadem Taksim Hastanesinde veda ettik denilebilir. Yaklaşan finallerim sağolsun hasta ziyaretinde hastane köşelerinde ders çalışmaya çalışarak geçirdim yılın son günlerini. İyi yanından bakılacak olursa başarılı bir ameliyat geçiren teyzem yeni yıla sağlıklı bir şekilde girmiş olacak :) Bir başka sürpriz ise doğanın bize verdiği ödül olan kardı. Görüntü olarak çok romantik bir sürpriz, ama bir de hastanede acıkmış ve güzel birşeyler yemek için mekan arayışına girdiyseniz, kuzeninizin isyankar adımlarına ve tipiye rağmen bu soğukta yürümek, çok sevimli bir aksiyon olmayabiliyor. Ta ki o sıcacık kapının ardına girene, burnunuza güzel yemek kokuları tütene kadar :)


Hastaneden çıkmışız, doğanın mermi kuvvetinde ve gözümüze güdümlü kar taneciklerine karşı 1 km yolu aşkın yürümüşüz ve Cihangir'e varmışız. Aslında başka bir yere gitme niyetindeyken takatimiz kalmadığı için şu meşhur Van Kahvaltı Evine giriyoruz. Hemen söyleyim müşteri kitlesi genellikle bağır çağır konuşan yabancı dostlar, bu nedenledir ki çalışanların ingilizceleri şakır ve de şukur. Garsonlar sempatik, hatta bazısı şahsına çok fazla münhasır :D Fiyatlar çok çok makul. En kapsamlı kahvaltıyı söylüyoruz fotoğrafı çok kalabalık, gözümüz de aç. Van serpme kahvaltı, fiyatı 22 TL. Yalnız o menüde cüsseli duran kahvaltı masada küçüldü ufaldı minnacık oldu sanki :)) Kahvaltıda tereyağı olmaması bir başka eksiklikti. Tek kişilik olduğu düşünülürse göze çok batmıyor. Doğal ( çok doğal ) bal ve kaymağı da tüm kusurları örtecek lezzette zaten. Otlu peynir benim damak tadıma pek uymadı ama bir kişiye yetecek kadar peynir çeşidi var kahvaltıda. İtiraf etmeliyim Doğacıyız Gourmet 'deki kahvaltının yerini doldurabilecek bir kahvaltı deneyimi yaşamadık Van Kahvaltı Evinde. Ancak canımın bugün deli gibi gözleme çektiği düşünülürse , buranın müthiş lezzetli hafif isli bir tadı olan gözlemesi için buraya gelmeye değdiğini rahatlıkla söyleyebilirim.



Dışarda lapa lapa kar yağarken sıcacık çayımızın keyfini ılık ılık sürmek cazip geldi, bir müddet daha oyalandık. Cihangirden Dolapdereye doğru yürümeyi gözümüzün yemesini bekledik biraz :)


Derken gözleme kahvaltı sınırsız çaya sadece 35 TL hesabımızı ödeyip tekrar yola koyulduk. Hastaneye döndüğümüzde , hastane odasının ısısını düşürecek kadar kar biriktirmiştik üstümüzde. Odanın sıcaklığında refakatçi koltuğunda hemen uyuyakalmışım bu lezzetli yorgunluğun üstüne. Uyandığımda her yer ışıltılı bir şekilde kararmıştı. Yarın taburcu olacak teyzem için evde hazırlık yapmak üzere evin yollarına koyulurken her zaman göremeyeceğim şu manzarayı da fotoğraflamak istedim :



Bu yılbaşını Roma'da Berlin'de filan kutlayamıyoruz. Ama daha kıymetli birşey var, aile kavramının önemini ve onların sıhhatinin bizim için nasıl mutluluk kaynağı olduğunu hatırlatan bir musibetten ötürü de olsa, yeni yıla hastalıklara talihsizliklere rağmen aile olarak bir arada gireceğiz :)

Hepinize şimdiden dünyanın en güzel şehri, Şehr-i İstanbul'dan, onun da merkezinden, karların arasından mutlu yıllar diliyorum. Ömrünüzün en güzel yılı olsun 2016 :)





29 Aralık 2015 Salı

Yunus Nadi Ödüllü Bir Livaneli Romanı

Daha önce de belirttiğim gibi sınavlara hazırlanırken kitap tercihlerimi soğuk kış günlerinde bir sıcak salep yudumu gibi içinizi ısıtacak romanlardan yana çevirdim. Fatih-Harbiye -ki kendisi aynı zamanda 100 temel eserden biri elimde hemencik sayfalarını tüketince Zülfü Livaneli'nin yazımı çeyrek asır süren romanı Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm isimli romanına başladım.

Zülfü Livaneli kitaplarını oldum olası beğenmişimdir. İlk olarak olarak Son Ada ile tanışmıştım. Sonrası hep beklentiyi yükselterek devam etti. Sadece en son kitabı Konstantiniyye Oteli beklentilerimin altında kaldı diyebilirim. Fakat "Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm" Livaneli'nin eski bir eseri olduğu için yaratıcılığının henüz kıskaca uğramadığı bir dönemde kaleme alındığı tahmin edilebilir. Beklentiyi yükselten bir ayrıntı ise  Türk Edebiyat Tarihinin kralı olarak nitelendirdiğim Yaşar Kemal şuan okuduğum Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm romanını "gerçek bir şaheser" olarak nitelendirmiş :)


Benim elimdeki 2015 tarihli, Doğan Kitabevi 48. basımında yazarın güncellenmiş önyazısı, kitabın tarihi hakkında bilgi veriyor. Bu bilgilerden anlıyorsunuz ki sonradan kitap üzerinde bir hayli oynama  olmuş ve ekleme yapılmış. Bize sadece bir usta titizliliğiyle yazılmamış adeta ince ince dokunmuş , bir çok defa da gözden geçirilmiş , (ustanın deyimiyle) bu şaheseri okuyup damağımızda bıraktığı tadın keyfini sürmek kalıyor :) 

28 Aralık 2015 Pazartesi

Lades Menemen


Daha önce de Beyoğlu'nun Arka Sokakları yazımda bahsettiğim Lades Menemen bugünkü kahvaltı adresim oldu. Aslında son zamanlarda pek iştahım olmadığı için tatmak istediğim bir sürü ballı kaymaklı muhabbetlerden tadamayacaktım bile. Yine de midemdeki küçücük boşluğa, günün ilk lokmasını yerleştirmeden önce alakasız iki yer arasında gittim geldim. Biri taşındıktan sonra hiç uğramadığım ama lezzetini de özlediğim İnci Profiterol diğeriyse Beyoğlu'nda menemin adresi olarak bilinen Lades Menemendi. Adı kahvaltıysa ( her ne kadar saat 14:00'e geliyor da olsa ) sanı da Vedat Milor'un web sitesinde "İstanbul'daki en iyi iki kahvaltıcı"dan biri olarak gösterilmiş Lades Menemen olmalı diyerek kapısını çaldım mekanın :) 

Benim şansıma içerisi kahvehane gibiydi, sırf erkek, bir de futbol izliyorlar, dedim acaba haremlik selamlık mı oldu :)) Bir an için garsonla bakıştık. Hiç konuşmadan aramızda geçen dialogda ben "acaba mı" dedim. Kendisi bakışlarıyla "doğrudur , buyrun oturun" dedi :) Böylelikle anlaştık :))

Menü sade, fiyatlar düşük. Tam karşımda bir beyefendi tek başına doldurmuş sofrayı, öyle bir iştahla yiyor ki 20 dk izleyende iştah sorunu filan kalmaz. Peynirsiz bir kahvaltı, benim adıma, denizsiz bir kumsal filan olduğu için kendime bir beyaz peynirli menemen söylüyorum ve kendimi önüme gelcek mütevazi kahvaltı için hazırlıyorum. 


Bazı mekanlarda kendimi Anadolu'nun bir köyünde gibi hissettiren bu mütevazi ve doğal sunuma bu sadeliğe gerçekten bayılıyorum. Sanırım bazen fazla özcüyüm .. Bir küçük çay, dilimlenmemiş bir somun ekmek, alüminyum kap kacak.. İşte size eski İstanbul.. Yer yer erimemiş olan beyaz peynir kalıpları, sert kalmış domates parçaları bir kusur mu bilmiyorum lezzeti yerinde olan bu menemen için, ancak her gün yürüyüp geçtiğimiz yollar bizi seneleer seneleeeer öncesine götürecek nostaljik rüzgarların estiği kapılara çıkarıyor bizi. Yıllar, yüzyıllardır ayaktaki şehrimde artık biraz dönem havası hissetmeleri sevdiğimden böyle deneyimler hep içimi ısıtıyor benim. Şimdinin sivilce gibi patlak veren, birbirinin hemen aynı Karaköy mekanlarından ziyade biraz daha suni olmayan, bir ruhu olan, benim de kendi ruhumu besleyebileceğim atmosferler arıyorum güzel şehrimde, belki çoğunuz gibi. 

İyi olan bu defa midemi de fena beslemedim ekmeği bana bana hem de ;) 

Bi uğrayın derim. Harita için burayı tıklayabilirsiniz ;) 

Fiyatlar : 

Menemen çeşitleri : 7-11 TL 
Yumurta çeşitleri : 5-10 TL
Bal+Kaymak+Peynir+Zeytin : 14 TL
Bal-Kaymak : 7 TL
Çay : 1 TL 





26 Aralık 2015 Cumartesi

Ocak Ayı Etkinlikleri

Yeni bir yıla daha adım atıyoruz. Tarih atarken "2016" yazmaya alışmaya çalışacağımız Ocak ayı boyunca devam eden etkinlikler, yıla hızlı bir başlangıçla ısınmak için ideal ;) İşte Ocak ayının her haftasını dolu dolu geçirmenizi sağlayacak bir kaç etkinlik : 

3 OCAK 2016 - Atölye 

Resim sanatıyla ilgisi olmayanlar için bile keyifle geçen bir günün sonunda evinizin bir kenarını süsleyecek veya arkadaşlarınıza hediye edebileceğiniz muhteşem parçalara dönüşecek bu yağlı boya tablolar için Taksim-Asmalımescit'te yer alan Masterpiece' e gidebilirsiniz. Her pazar yapılan atölyelerin fiyatları 50-75 TL arasında değişiyor. 



8-9-10 OCAK 2016 - Konser


İlki 2010 yılında düzenlenen Demonation Fest'in 
6.'sı bu sene üç farklı mekanda 
( Arkaoda - Babylon Bomonti - Kargart ) 
ve üç ayrı güne yayılmış olarak düzenlenecek. 
Yerli ve bağımsız müzik sahnesinden 
14 ayrı grup / müzisyenin 
performansları ile Demonation Fest, 
katılımcılarına müthiş bir müzik keyfi vaadediyor. 
Festivalin yerli müzik sahnelerini son zamanlarda 
en çok renklendiren Palmiye'nin de yer aldığı 
Babylon Bomonti ayağına bilet almak için 
buraya tıklayabilirsiniz. 






11 OCAK 2016 - Nazım Hikmet Şiir Dinletisi 

İşte Sanat bünyesinde gerçekleşecek Bir Tren Kalkar Haydarpaşa Garından isimli şiir dinletisi ücretsiz bir etkinlik. Nazım Hİkmet'in eşsiz bir eseri olan "Memleketimden İnsan Manzaraları" ile bu coğrafyanın toprağından harman olan insanımızın sahici ve bazen de kederli hikayesini tren istasyonu canlandırmalı sahnede dinlemek için akşam saatler 20:30'u gösterdiğinde Levent'teki İş Kulelerinde hazır ve nazır bulunmanız yeterli ;)

15 OCAK 2016 - Konser

4 yıl önce kendi hazırlayıp yayınladığı I Know klibi ile Youtube'da 15 milyon izlenerek büyük bir çıkış yapan Irma 15 Ocak'ta saatler 22:30'u gösterdiğinde Babylon Bomonti'de dinleyicisi ile buluşacak. Dikkat, dinleyicisinin bu canlı performans için sabırsızlandığını ve avantajlı biletlerin tükendiği konser biletlerinin jet hızıyla eridiğini söylemekte yarar var :) Performansı kaçırmamak için siz de acele etmelisiniz. 

Paris'in sokakları bize Zaz, Irma gibi kaç yetenek daha kazandıracak merak ediyorum :) 

8-9-15-16-22-23-29-30 OCAK 2016 - Müzikal


Ocak ayı Küçük Prens hayranları için holy-moly bir ay olacak. Zorlu Performans Sanatları Merkezi'nde Şubat ayına da taşarak devam edecek olan Küçük Prens Müzikali belki de tuhaf yetişkinleri ; sonunda fil yutmuş boğa yılanı algısında buluşturarak, ruhu taze, ruhu hayalperest kalabilmişler tarafından anlaşılabilir kılacak. 











P.S - Ocak ayı boyunca güncellenecek 

22 Aralık 2015 Salı

İyi Roman Meditasyondur : Fatih - Harbiye

Sınavlardı, sunumlardı derken kendimi bir romanla ödüllendirmek istedim. Roman okumak istedim, çünkü sınavlarım ha başladı ha başlayacakken beni yormayacak, hazır kurgulanmış, büyük bir titizlikle yan yana örülmüş cümleleri sadece keyifle tüketmek istedim. Fakat öyle yeni nesil saçma sapan güllü dikenli buram buram ucuz aşklı ve özellikle popüler akımın birer aksesuarı haline gelmiş kitapları elimde taşımayı sevmediğim için en iyilerden olsun dedim ve yeniden Peyami Safa'ya başvurdum. Üstelik Fatih-Harbiye okuyucularına "master piece" bir deneyim sunuyor, çünkü roman Safa'nın ustalık eseri olmasıyla biliniyor. Kitap artık yabancıladığımız eski kelimeler içeriyorsa da, paylaştığım basımın ( Ötüken Yayınları ) en arka sayfalarında yer alan "kelimeler" kısmı, bu dezavantajı kelime dağarcığınızı genişletme imkanıyla bir avantaja da dönüştürebilir. 

Artık yabancıladığımız kelimeler demişken, zaten Peyami Safa bu romanında Tanzimattan 20. yy ortalarına uzanmakta olan batılılaşma furyasının hayatları nasıl etkilediğini güzel dizayn edilmiş bir döngü içerisinde kucaklamış. 

Okuması kolay, akıcı, keyifli, ince ama kaliteli bu romanla haftanıza nostaljik bir tat katabilirsiniz ;) 

19 Aralık 2015 Cumartesi

Bir İspanyol Ateşi Yaktı Geçti : Bebe

 Çok yakın bir arkadaşımın özel davetlisi olduğu Bebe Konserine gitmek üzere kendisine eşlik edecektim. İşin ilginç yanı seneler seneler önce kendisini Bebe ile tanıştıran da benmişim, hatırlattığı üzre. Bir akşam yine evimde sunumlarla buluşurken geldi telefonuma bir fotoğraf geldi, yandaki afiş :) Böyle de değişik davet yöntemlerimiz var birbirimiz arasında :) Dedi ki "akşama hazırlan Bebe'yi dinlemeye gidiyoruz". Hazırlanmaz mıyım ? Hemen sunumu kapadım (sabah 9 civarlarıydı ve hiç uyumamıştım), biraz uykumu almaya çalıştım ,  öğleden sonra uyanmak için yatakta bir süre kendimle bir mücadele verip hazırlandım. Hasköy taraflarında buluşup, birlikte Harbiye'ye geçecektik ve böylelikle Koç Müzesi'nden öteye gitmemiş olan ben Hasköy'ün muhteşem Haliç havasını da solumuş, o ruhun içinden bir ok gibi geçmiş olacaktım. Hoşuma gitti bu fikir, 
ancak bir de açlık var serde. Nişantaşı'na hemen bir short-walk yapıp, hem yılbaşı ışıklarıyla içimizde Santa ruhunu canlandırıp hem midelere ziyafet çekmeye karar verdik.

Böylelikle akşam oldu ve buluştuk :) Güzel bir olay olarak, Cuma akşamı olmasına karşın hiç trafik yoktu. Ataköy - Hasköy arasını rahat bir sürüşle 19 dakikada katetmek sahiden cumamı Cuma etmeye başlamıştı bile :) Böylelikle kısa sürede arkadaşımla buluştuk ve Taşkışla'dan Harbiye'ye çıkıp bir otoparka kızımızı yerleştirip Nişantaşı'na doğru yürümeye başladık. 



Sanırım senenin en sevdiğim zamanı Yılbaşı, her yer ışık, renk, güzel ve sıcacık bir ruhla kaplı. Bunu en güzel hissedebileceğiniz yerlerden biri de Nişantaşı, yakında orayı da ayrıntılı bir şekilde yazacağım :) Yemeğimizi yiyip biraz dolandıktan sonra farkediyoruz ki konser saati yaklaşıyor. İstanbul Kongre Merkezi'ne doğru yol almaya başlıyoruz. 



Kapının girişine ufak bir catering hizmeti var, ufak atıştırmalık, kahve ya da bira alabiliyorsunuz. içeri sokulup sokulamayacağı konusunda kimse bilgi sahibi olmadığı için biz biralarımızı da alıp konser salonunun yolunu tutuyoruz. Vestiyer hizmeti var ama zaten oturmalı bir düzen olduğu için biz gerek duymadık, malum havalar sebebiyle de bir üşüyüp bir sıcaklanmakla meşgulüz. 
Tabii ki ben enerjisi tepesinden fırlayan bir kız çocuğu olduğum için oturarak konser dinleme olayına pek ısınmadım, hele de Bebe gibi bir performansta. Arkadaşımla oturduğumuz yerden alkışlarla wooo-hoooolarla salonu coşturmakla yetindik. Bach, Chopin ya da ne bileyim neyzen konseri filan değilse konser böyle oturarak dinlenmemeli. Auraya yazık oluyor. Yine de bunu tolere edecek bir performansla Cuma akşamımızı şenlendirdik ve Bebe'nin Türkçe "Teşekkür Ederim" deme gayretleri ile de sonlandırdık :)) 

Sizi Bebe ile başbaşa bırakıyor ve yakında önümüzdeki etkinlikler rehberi ile karşınızda olmak üzere hoşçakalın diyorum :)) 



































17 Aralık 2015 Perşembe

İstiklal'de bir "Karadenuz" Kaçamağı : Hayvore




İstiklal Caddesinden ufak bir sola kıvrılış sizi bir anda Karadeniz'in eşsiz lezzetlerine çıkarabilir :) İki  Giresun'lu arkadaşımın önerisiyle ve karnımızın midemizin açlıktan artık yapışmasıyla Hayvore'nin yollarını tutuyoruz. Karadenizli arkadaşlarıma buranın diğer bir sürü karadeniz lokantasından farkını soruyorum. Onların da deneyimlerine göre İstanbul'da özellikle pideci olmak üzere bir çok Karadeniz lokantası bulunmakta ama Karadeniz'deki alışkın oldukları tatları sağlayamayan restoranlar bir çoğu.


Bunlardan farklı olarak Hayvore'deki tatlar ise lezzet anlamında da Karadeniz'e yakışır tatlar. Yukarda bir kaç tabak seçeneği görüyorsunuz. Mısır ekmeği buram buram yöre kokuyor. Lakin benim en sevdiğim tat Giresun köftesi ve kuru fasülye oldu. Fasülyesi gerçekten çok lezizdi, anlatılmaz, tadılır cinsten.


Benim sipariş ettiğim hamsi pilav ise alışkın olmayanlar için yoğun bir tat. Çok aç olmama rağmen yarısı beni doyurmaya yetti diyebilirim. 


Hayvore İstiklal Caddesinden Galatasay Lisesi'ne doğru inerken Çiçek pasajına gelmeden hemen bir önceki sol sokakta, Turnacıbaşı Sokakta kalıyor. Sokağa girdiğinizde hemen sağda kendisini göreceksiniz :) Ercan'ın güler yüzü de lezzetli adresin bir bonusu olacaktır. 

Afiyet olsun :)) 


15 Aralık 2015 Salı

Kanyon'da Yılbaşı Hediye Pazarı


Herhalde yurtdışında bayılarak gezdiğim harika yılbaşı pazarlarının ülkemizde bulunmaması, yılbaşı turizminin eksikliğini en çok hissettiren bir durum. Tüm dinlerin muhteşem bir şekilde harman olduğu kültür karması İstanbul'umuzda ise böyle manzaralarla karşılaşmamak büyük eksiklik diyebilirim. Ancak bu sorunun da yavaş yavaş ortadan kalkacağının sinyalleri, kurulacak ufak yılbaşı pazarlarının haberleri ile kendini belli ediyor.



Bire bir olmak zorunda olmasa da Christmas ile kendi kültürümüzü birleştirip muhteşem pazarlar kurabilirdik. Santa'nın doğduğu yer kabul edilen Demre bizim ülkemiz sınırları içerisindeyken, Noel Baba'ya en çok biz sahip çıkmalıyız gibi geliyor :) Bu değişiklik turizm açısından da ülkemize büyük bir dilim kazandıracaktır.

Bunlar için şimdilik zaman var gibi görünse de, şirin şerbet süsler, yılbaşı ruhunu içimizde depolamamamızı sağlayacak dekorlar, mumlar, pet aksesuarları ve tatlılarla dolu bir pazar çok yakında Kanyon'da İstanbulları bekliyor. Tasarımın Christmas hali, 19-23 Aralık 2015 tarihleri arasında Kanyon Alışveriş Merkezinde saat 12:00-20:00 arası ziyaret edilebilir.


Şimdiden keyifli alışverişler diliyorum, bol bol da fotoğraf çekin, bakanların ruhu canlansın :))


14 Aralık 2015 Pazartesi

Cihangir'de bir 'Freelance' Mekanı : Journey



Beyoğlu'nu bir meyveye benzetmek gerekse herhalde bu nar olurdu. Böyle sade, yekpare duran aynı zamanda bunca zenginliği de kabukları ardında gizleyen bir muhit burası. 

Malumunuz, finallere doğru yaklaştıkça dersler ve sorumluluklar ağırlaştı. Biz son dakikacıların sunumları, projeleri geldi kapıya dayandı. Haliyle, bir Pazar sabahı, Marketing projemizi hazırlamak üzere,  İstanbul'un farklı farklı ilçelerinden adeta şehirlerarası yolculuk yapar gibi ( ve de çoğu yerde şehirler arası yolculuk süresinde ) Beyoğlu'na ulaştık. Ders çalışmak, iş yapmak, proje hazırlamak için İstanbul'da çok sayıda mekan yok ne yazık ki. Starbucks'lar bu konuda ilk akla gelen mekanlar oluyorlar ama ben nedense hala çok sevemedim bu Starbucksları. PSL(Pumpkin Spice Latte)'den PSL'e :)) Hele de buluşmak için Beyoğlu'na geldiysek buradaki bir sürü butik işletmeden birine girmek bana çok daha sempatik geldi. O sebeple Cihangir turumda da yazdığım, hakkında duyduğum Journey oldu tercihimiz :) 


Üst katı son derece konforlu, çalışkan kimseler için çalışmaya elverişli dizayn edilmiş Journey size kelimenin tam anlamı ile ev konforu sunuyor. Hatta koltuklarında serilip uyumamak için de kendimi zor tuttum. Siz de benim gibi kedigillerdenseniz çalışmak için bu fazla konforlu koltuklardansa ,,,


şu ciddi masayı tercih etmenizi öneririm : 


Journey genel olarak sağlıklı sayılabilecek bir menüye sahip. Cihangir için gayet uygun fiyatlara. Ayrıca iki farklı garsona sorduğum "midem yanıyor ne içmeliyim" sorusuna birbirinden bağımsız "nane çayı" cevabı almış olmak da takdire şayan bir durum oldu benim açımdan. Çıtır yufka menüde tercih edilebilecek şık, hafif ve lezzetli tatlılardan : 



Ancak benim midem yandığı için onu bastıracak bir tost bir de nane çayı istedim : 



Tost ve hatta üzerindeki yeşilliklerin sosu bile gerçekten çok lezzetliydi ve benim hassascık midem için sahiden iyi fikirmiş. 

Sözün özü , her ne kadar çayını demliğinden çok sevemesem, içerisini biraz sıcak ve servisini oldukça yavaş bulsam da Journey lezzetli menüsü ve konforlu ortamı ile özellikle çalışmak isteyenler için tercih edilebilecek bir mekan.  




12 Aralık 2015 Cumartesi

Bana Caz Yap : Monophonics

Ya da kendi tarzınla bana "Psychedelic Soul" yap da diyebilirim. Zira bugüne kadar dinlemediğim kadar iyi bir canlı performans dinledim. Adeta kayıt gibiydi. Sıfır detone, süper senkronizasyon, genel olarak harmonisi eşsiz bir performanstı.



Hadi sizi biraz öncesine götüreyim. Tam da sınavlar projeler derken ve güncel programları takip etmekten çok uzak da olsam, Garanti Caz Yeşili konserlerinin başladığı hep aklımın bir köşesini meşgul ediyor. Ama vakitsizlikten siteyi aç, programını yap, bileti al filan, pek mümkün olmadı. Öyle bir zaman bulabildiğimde de artık katılmak istediğim bir çok etkinlik için yerler tükenmişti.

Tam da ben hayıflanırken çok sürpriz ve spontane bir şekilde konser günü Monophonics konserine 2 kişilik bilet geçti elime :) Kaçırır mıyım ? Haftalardır ertelenip bugüne alınan Marketing dersim kusura bakmasın ama kendisini bu şahane adamlara karşı ekmiş bulundum :)


Öncelikle gitmeyenleriniz için Babylon'un Bomonti yerleşkesinden bahsetmek istiyorum. Ulaşım ve otopark olayınız zor arkadaşlar. O sebeple ben aracımı Ataköy'e parkedip metrobüs ile gittim. Ordan da taksi. Sonra Bomonti'nin muhteşem bira fabrikasındasınız. Dekorasyon harika, bahçede bile bir freshlik var. Kapıda çanta aramalarından ikişer kez geçiyorsunuz. İçeri girip sırasıyla konser grubuna ait ürünler alabilir, hemen bitişiğinde eşyalarınızı ücretsiz bir şekilde vestiyere verebilir, sonra da kasadan birer içecek alabilirsiniz. Şişe bira 15 TL .

Konser alanı yüksek tavanlı, geniş, havadar, sigara kokusuna maruz kalmamak çok güzel..

Bizi bir parçacık bekletmiş olsalar da Monophonics kelimenin tek anlamıyla muhteşemdi. Monophonics ile Garanti Caz Yeşili sayesinde tanışmış oldum zaten California'lı grubun İstanbul'a bu ilk gelişleriymiş. Konserin sonunda ilk kez geldik ama belli ki son kez olmayacak dediler :) Gel de sevinme :) Solistleri Kelly Finnigan piyanosuna ve sesine tüm ruhunu boşalttı. Öyle ki konser sonunda artık sağanak yağmurda kalmışcasına sırılsıklamdı gerçekten. Ben şuna inanıyorum : hayatta ne yaparsan yap, ister yemek ister müzik isterse baştan şehir yarat, bir işin içine ruhunu koymuyorsan o iş tırt. Hislerini karşıya geçirebilecek kadar yoğun yaşadığında ise bir sinerji oluşuyor. İşte o noktada paylaşabiliyoruz. Müziğin sadece melodisi, sözü değil yazarkenki ruhunu da anlatabiliyorsun o zaman. Kelly Finnigan bu konuda bir "bestie" dersem de hiç abartı olmayacak :)

Performansın dinamik olacağını okumuştum. Konser sırasında da çok kez "hakikaten dinamik" dedim. Müzikten öte, bir eğlence vardı. Kelly sürekli bir dinleyicisi ile etkileşim halindeydi. Grubun diğer elemanları da oldukça sempatik ve her biri ayrı ayrı tanıdık diğer kült grupların figürleri gibilerdi.

Performans bitip sahneden indikten sonra yeniden çıkıp, çıkış coverları Bang Bang'i söylemeleri muazzam, bununla da yetinmeyip istekleri kırmamak adına konseri bir ekstra şarkı daha uzatmaları bizim bu hazzı biraz daha depolamamıza olanak sağladı :))

Monophonics , yine gel, hep gel.

Bu arada hala bilet varken Blonde Redhead için Biletix'i yoklayabilirsiniz. Caz Yeşilinde kötü bir performans olacağını hiç düşünemedim. Selah Sue biletlerinin tükenmesine de baya bayaa içerliyorum hala. Dert ediyorum kendime. Ne demişler imamın dediğini yap yaptığını yapma, İstanbul onu yaşayınca güzel. Benim gibi son ana bırakmadan güzel etkinlikler için önceden yerinizi ayırtmaya dikkat edin.

Garanti Caz Yeşili iyilerden biri ;)

Not : etkinliğe dair bir kaç video ve fotoğraf görmek isterseniz şurayı da takip edin ;)


 ya 

9 Aralık 2015 Çarşamba

Bir Kaymak Uğruna Vurduk Kumkapıya : Boris'in Yeri



İstanbul'da en büyük dertlerimin birisi söylenmeyi hiç durdurmayan, lezzet fetişisti mızmız damağım. Söylenir dururum, dometesin kabuğu kalın, kokmuyor, salatalığın tadı yok, cık bu yumurtayı beğenmedim filan diye. Beğenme eşiğim yüksektir yani. Çünkü ucundan da olsun yakaladım o tatları yıllar önce. Şekerleme niyetinde teyzemin, anneannemin bahçelerinden meyve sebze koparır yerdik. Hele o domatesler, tuza bile gerek kalmadan ağzımızı doldura doldura yediğimiz, yerken gözlerimizi kapadığımız ve aldığımız lezzetle mmmhhh diye diye yediğimiz domatesler. Babamın köyünün yer aldığı Bartın'da yediğim Karadeniz kaymağı, tereyağı, köy tavuğu, mısırı, fındığı, elması.

Kumkapı'da bir manav

Bu şehirde sadece çiğneyip yutmak eyleminden sıkıldığım için sıklıkla arayıştayım. Özellikle mekanlarla ilgili cep telefonu aplikasyonları çıktığından beri insanlar popüler mekanlarda bulunmayı, bulunduğunu da diğer arkadaşlarına göstermeyi seviyorlar. Bu meşhur mekanlardan bir kaçını ben de denedim. Evet, o aplikasyonlar için güzel fotoğraf kareleri yakalayabileceğiniz şık sunumları ve hoş dekorasyonları olan mekanlar bunlar. Ne var ki ben ulusal marketlerden alınmış ürünleri giydirip süsleyen tabaklar değil, dilimle damağım arasında katkısız şölenler arıyorum.

Kumkapı sokakları
Bu sebeple bu tabi-i caiz ise check-in mekanlarından uzak durmaya gayret ettiğim için bu sefer Kumkapı yollarına vurduk. Beşiktaştaki Pando'nun Yeri ben gidemeden kapanmıştı. Ben de gösterişsiz, mahalle esnafı görüntüsünü ve tarzını hiç yitirmemiş bir yere kapanmadan gideyim dedim : Boris'in Yeri. Öncelikle daha önce Kumkapı'ya hiç gitmemiş olmaktan utandım gittiğimde. Mahalle kültürünü hala yaşatabilen Samatya gibi semtlere bayılıyorum oysa. Burda da pencerelerden sarkan sepetleri, birbirini tanıyan insanları, eski evleri, o hoş mahalle kokusunu duymak beni çok mutlu etmeye yetiyor hemen. Daha sahil yolunda gördüğümüz dumanların da arabayla girmeye çalıştığımız sokaktaki bir ahşap binadan geldiğini iki tane itfaiyenin arasında kaldığımızda anlıyoruz :) Binbir manevra, geri gidişler, kornalar, tüccar- polis- itfaiye-halk karmaşasının arasında bile Kumkapının ambiyansı beni sürekli gülümsetmeye yetiyor.

Sonunda bir otopark buluyoruz, anahtarı teslim ettikten sonra 10 TL gibi bir ücretle en büyük yükümüzden bir süreliğine kurtuyoruz. Bir nevi emanetçi gibi otoparkçı da zaten :)

Rahmetli Boris'in fotoğrafı
Sokaklarında dolaşa dolaşa ulaştık Boris'in Yerine. Görür görmez o eski dükkan beni heyecanlardı. Kim bilir içerde ne kadar lezzetli şeyler yiyecektim. Nasıl lezzetler tadacaktım.

Dükkana ilk girdiğimizde işletme sahiplerinin daha güleryüzlü, nasıl desem hani Antalya esnafı gibi, sıcak, samimi, içten, muhabbetkar olmasını filan beklerdim. Yine de motivasyonumu düşürmedim. Oturduk masamıza, siparişimizi verdik, iki-yumurtalı kavurma, bal kaymak, peynir zeytin domates ve pekmez tabakları rica ettik, iki de çay. Bir önceki ifademden yanlış anlamayın kaba değil işletmecileri ama biraz soğuklar. Siz içten bir şekilde muhabbet ettikçe yüzleri gülmüyor değil. Siparişlerimizi verdikten sonra başladık fotoğraflar çekmeye. O zaman farkettim dolaptaki endüstriyel peynirleri ve diğer malzemeleri. Bozuntuya vermedim, yiyeceklerimi beklemeye devam ettim.

Sunumdaki sadelik, o nostaljik, basitlik beni kendine haytan bıraktı. Oturma düzeni ve dükkan genel olarak sizi bir dönem filminde gibi hissettiriyor. Vefat eden Boris'in fotoğrafı yumurta istifinin hemen üzerinde yer alıyor. Dip duvarda Kumkapı'nın bir de 1930'lardan kalma fotoğrafı yer alıyor. Fotoğraflamamızı bitirdikten hemen sonra tabaklarımız tek tek masayla buluşuyor. İlk olarak ekmek sepeti konuyor. Bildiğimiz dilimlenmiş beyaz fırın ekmeği. Ben dilimlenmemiş bir ekmek görmeyi en azından mekanın ruhuna daha uygun bulabilirdim. Hele de beyaz fırın ekmeği yerine böyle köy ekmeği tarzında doğal bişeyler olsaydı çok daha hoş olabilirdi. Hemen ardından, tavasında, kavurmalı yumurtamız geliyor. Hatta kokusu kendisinden önce geliyor. Gerçekten de ilk çatalı aldığımda doğal tereyağı ile yapılmış ve kavurmanın lezzetinin taze yumurtayı da sarmaladığı bu tada teslim oluyorum. Sofradaki en lezzetli şey bu kavurmalı yumurta. Diğer tabaklarda sırasıyla peynir, kaymak-bal, pekmez-tahin, zeytin, pul biberlenmiş zeytinyağlı domates salatalık biber var ki sanırım en kötü tabak da buydu. Tahin pekmezin öyle bir tadı vardı ki yiyemedik. Sorunlu bir tadı vardı.  Peynirler lezzetliydi, kaymak bal da öyle. Ama nasıl desem öyle sizi illa Boris'in Yeri'ne getirecek lezzetler değildi bunlar. Herhangi bir yerde rahatlıkla bulabileceğiniz tatlardı. Bir özelliği, öyle mekanın nam yapmasına sebep olacak bir lezzetle karşılaşmadık maalesef bu sefer. Fiyatı da soframıza göre biraz şişirme buldum, yukarda bahsettiğim tabaklara yanında 2si büyük 2si küçük 4 de çayla birlikte 59 TL verdik.

işte o kahvaltı 

Kendinizi bir film setinde gibi hissetmek ve Kumkapının nostaljik havasını solumak istiyorsanız buyrun gidin, bence bir yumurta, bal kaymak bir de peynir tabağı söyleseniz kafi. Kahvaltınızı bitirdikten sonra ufak bir yürüyüşle hem tarihi kiliseleri, sempatik sokakları görebilir hem de kaymağın bağladığı yağları ufak ufak yakabilirsiniz :)

Kumkapı meyhaneleri


Rum Ortadoks Kilisesinin Kapısı
bir başka açıdan Rum Ortadoks Kilisesi

Rum Ortadoks Kilisesi
fenerlerle süslenmiş ağaçları

yıkık dökük Kumkapı yapıları


bir başka mekanda görüşmek üzere turumuza son veriyoruz :)

8 Aralık 2015 Salı

Sıradışı Bir Konser : Scott Bradlee's Postmodern Jukebox


Topluluğun adını duymayanlar bile mutlaka şarkıları yabancılamayacaklar çünkü İrlandalı grup Scott Bradlee's Postmodern Jukebox her gün mağazadan, publara, beach clublardan, radyoda her gün duyduğumuz güncel hit parçaları, geçmiş dönemin kültleşmiş müzik tarzlarıyla harmanlıyor. Böylelikle ortaya tadından yenmeyecek, eşsiz, dinleme de yanında yat bir ziyafet ortaya çıkıyor. 

Grup, adını, aslen klavyedeki Scott Bradlee'den alıyor :) Kendisi piyanist, besteci, belli ki aynı zamanda girişimci. Müzikte de yeni girişimler arayan Scott, 5-6 yıldır geçmiş dönem müzikleriyle oynayarak farklı tarzları bir araya getirme üzerine müzikal bir Ar-Ge yaptı ve bu müzik doktorluğu 2013 yılında ise artık Postmodern Jukebox'u yaratmıştı.

Youtube kanallarında milyonlarca tıklanan videolar aynı zamanda sanatçılardan da başarılı yorumlar almaktaydı. 2014 yılında , Youtube Postmodern Jukebox kanalı, NewMediaRockstars değerlendirmesinde en iyi 100 kanal içinde 42. kanal olmuştu. 

İlgilenenler için Scott Bradlee's Postmoden Jukebox 3 Haziran 2016'da ülkemizde performans sergileyecekler. Volswagen Arena'da düzenlenecek konser için avantajlı dönem bileti almak için Biletix'in etkinlik sayfasına şuradan hızlıca ulaşabilirsiniz :) 

Keyifli günler :)) 

7 Aralık 2015 Pazartesi

Beyoğlunun Arka Sokakları

Beyoğlu, üç büyük imparatorluğa dair barındırdığı eserleri, kendine has mimarisi, keşfedilmeyi bekleyen minik mekanları ve eski esnafları ile keşfet keşfet bitmeyen bir yer. Ayrıca benim bir şekilde İstanbul'da en sevdiğim yerdir. Betonlaşan meydan, kapanan Emek sineması, artık faaliyette olmayan Atatürk Kültür Merkezi, asfaltlaşan cadde, ortasına dikilen AVM ve değişen profiline rağmen Beyoğlu'nun bambaşka bir ruhu olduğunu düşünürüm. Bu başka ruh farklı kültürlere ait bazen bir müzik, bazen bir ibadethane, bir dikkan veya herhangi bir biçimde ortaya çıkabilecek bir durumla sizi büyüsüne sarar. Kurtulamazsınız. Her sokağı her caddesi süprizlere, yeni deneyimlere açılır. Sanki bir caddenin sağında solunda değil de yıllarda, bir ekonomi piramidinin başka katlarında, kah binaların arasında, merdivenleri tırmanıp ya da bir sokaktan saptığınızda hoop birden haliçin eşsiz manzarasında bulursunuz kendinizi.

Bir kaç alternatif mekanı da barındıran arka sokaktaki güzellikler için sizi fotoğraflarla başbaşa bırakıyorum : 





meşhur Avrupa Pasajı, büyük Pera Yangını öncesi bilinen adıyla Aynalı Pasaj : 



Sahaflar Çarşısı : 



Bir sahafın isyanı : 


J'adore'un ek binası : 


Meşhur Bayraktar Fırını ve tarihi Üç Yıldız Şekerlemecisi : 



Meşhur ve ayva tatlısında hayli iddialı Tarihi Sakarya Tatlıcısı : 


Fotoğrafta gördüğünüz 3 dükkan da Nevizade'nin karşısında yer alıyor. 

İstanbul'da iyi bir sıcak şarap içmek için : 



Yıllardır menemendeki iddiasını kaybetmeyen Lades Menemen


Sokak arası kitapçıları : 




Ve Aya Triada Kilisesi : 


Ben bireysel olarak içeri girebildim, senelerdir mümkün olmadığını duymuştum , meğer denemek gerekmiş :) 

Çok Okunanlar